Bugün sorumluluk günüdür
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Bugün sorumluluk günüdür

10.04.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Tek kişinin egemenliğine doğru savrulan demokrasimizin geldiği bu noktada, onca yıllık demokrasi deneyiminden habersizmişiz gibi sus pus oluşumuz kabul edilebilir gibi değildir.

Ülkemiz, uzun zamandan beri gerici akımların tehdidi altında. Denilebilir ki, Cumhuriyet tarihinin çok önemli bir bölümünü gerici akımlarla, hareketlerle ve kalkışmalarla mücadele ile geçmiştir. Son zamanlarda bu tehlike daha da boyutlanmıştır. Çünkü, gerici akımlara ön veren, onları görmezlikten gelen, görmezlikten gelmek şöyle dursun; destekleyen, ilerlemelerini kolaylaştıran uygulamalar handiyse devlet politikası haline getirilmek istenmektedir. Bu da, Tanzimat’tan beri her yeniliğe karşı başkaldıran zihniyetin, gemi azıya almasına neden olmaktadır.
Cumhuriyet idaresinin başına, Cumhuriyete karşı olanlardan bazılarının geçebildiği bir demokrasi(!) modeli, bilmem ki dünyada başka bir ülkede var mıdır? Bu, kendi -ayağına değil!- kafasına kurşun sıkmak gibidir. Cumhuriyetin varlığına kastetmek, dolayısıyla, ulusun özgür bir ortam içinde varlığını sürdürmesine set çekmek işte budur.
Peki, yıllardır Cumhuriyetin varlığına kasteden, onu yokluğa savurmak için çırpınan sinsi hareketler karşısındaki çabalar ne âlemdedir?
Doğruyu söylemek gerekirse, 1950’li yıllarda başlayan yozlaşma ile -sözüm ona- demokrasiye geçmeye çalışırken, demokrasinin temel ilkelerini unutan, o yoldan çıkıp yan yollarla yarı faşist tuhaf bir modele doğru yürüyen egemen politikalara esir olduk.
Bunun için, artık Cumhuriyet tarihimize dikkatle göz atmanın ve değerlendirmelerde bulunmanın zamanıdır. Çünkü bugün vardığımız noktada, ulus bilincinden uzaklaşmış, duygu ve düşünce bütünlüğü olmayan, ortak hedeflerden habersiz bir kuru kalabalık görüntüsü vermekteyiz. Bu, için için çöküşün ta kendisidir ki, toplumun çok önemli bir bölümü bunun farkında bile değildir.

Suskunluk ve ötesi
Tek kişinin egemenliğine doğru savrulan demokrasimizin geldiği bu noktada, onca yıllık demokrasi deneyiminden habersizmişiz gibi sus pus oluşumuz kabul edilebilir gibi değildir.
Bunda, elbette aşağı yukarı on yılda bir tekrarlanan ve müzminleşmiş gibi görünen darbelerin etkisi çok büyüktür. Şakası yok, 27 Mayıs’la açılan darbe kapısından rap rap yürüyüşüyle ortalığı titrete titrete gelen askeri darbelerin payını yadsıyamayız. Ben, önemli ölçüde benimsenmiş olan, “27 Mayıs’ın demokrasiyi getirdiği, özgürlük ortamı yarattığı” düşüncesine temkinli yaklaşıyorum. Nedeni şudur: 27 Mayıs hareketi, seçimlerle işbaşına gelmiş, on yıllık bir iktidarın seçimle gitmesi çok muhtemel olan 1961 seçimlerinden bir yıl önce askerin ilk kez “idareye el koyması”dır. Bu, darbelerin kapısını açmış, sonra da, türlü gerekçelerle 1971’de ve 1980’de halkın ensesinde boza pişirilmiştir. Özellikle 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde, aydınlara ve halka çok eziyet edilmiş, insanlar mahkemelerde süründürülmüş, hapislerde çürütülmüştür. Aileler dağılmış; insanlar işlerinden, aşlarından, eşlerinden olmuş; halk adeta sopadan geçirilmiştir. Acımasızlık örneği muamelelere maruz kalan insanlar kadar, onların uğradığı zulme, haksızlığa ve baskıya tanık olanlar da acı çekmişler, bu nedenle de sinip kenara çekilmişlerdir. İşte bunun içindir ki, “karışmamak, bulaşmamak, ortalıkta görünmemek, katılmamak” temelinde oluşan bir suskunluk dönemi başlamıştır. Toplumun büyük çoğunluğu böylesine edilgin olunca da, demokrasi en gizli ve en derin yarasını almıştır: Katılımsız, sessizlikle karşılanan demokratik hareketler, yalnızlık ve yankısızlık nedeniyle tükenip gitmeye, toplumda karşılığını bulamadan sönmeye mahkûmdurlar ve on yıllardır tam da böyle bir sonuçla karşılaşmışlardır.

Ya ‘Aydın’larımız?
Peki, bu durumda aydınlarımız ne yapmaktadırlar? Bu suskunluğu, bu edilginliği, bu kabullenmişliği aşmak, alaşağı etmek için hangi çabaları harcamaktadırlar?
Hemen söyleyelim ki, karneleri zayıftır. 1971 ve 1980 darbelerinden sonra büyük acılar çeken kuşaklara, yeni direngen kuşaklar eklenememiştir. Bunun açık nedeni yılgınlık ve umutsuzluktur; çekenin çektiğiyle, yapanın yaptığıyla kalmasıdır. Hiç kimseden hesap sorulmadan, haksızlık ve zulmün meşrulaşmasıyla biten dönem lerin mağdurlarının olumsuz örnekler olarak ortada bırakılmasıdır! Baskının, zulmün, demokrasi dışı uygulamaların alabildiğine artmasına ve yaşanan onca şeye rağmen, aydınların sorumluca bir çıkışına, bir karşı koyuşuna tanık olmadık. Bu, iç karartıcı, geleceğe olan umudu ve demokrasiye dair inançları zayıflatıcı bir durumdur. Aydınlar da susuyorsa, topluma kim öncülük edecektir? Aydınlar da görüşlerini ve düşüncelerini açıkça söyleyemeyeceklerse, kim söyleyecektir?

Bugün o gündür
Evet, şimdi sorumluluk günüdür. Şimdi susup, sonradan mıymıntılığı palavralarla örtbas etmeye çalışmanın aydın olmakla ilişkisi yoktur. Yalanın, dolanın, talanın ayyuka çıktığı; tek adam yönetiminin dayatılmaya başlandığı bu dönemde, susmamak her aydının görevidir. Ne diyordu Nâzım Hikmet: “Hürriyetin ilk şartı anlamaktır. / Anladığını anlatmayan alçaktır.”
Şunu unutmayalım: Yarının imzası, bugünden atılır!

Hüseyin Yurttaş

Yazarın Son Yazıları

Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma Okan Toygar’ın - Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025