Fotoğraf acıtır...

31 Ekim 2014 Cuma

Yeryüzünün tüm fotoğrafı İstanbul’da

Günlerdir acının fotoğrafını yaşıyoruz. Ermenek’te 18 maden işçisi için anbean umutlar yitirilirken, can havliyle haberleri dinlerken, biz evlerimizde ekran başında ya da gazete sayfalarında acının fotoğrafını; orada maden başındakiler ise acının gerçeğini yaşıyorlar... Daha çok hırs, daha çok kazanç, daha çok kâr uğruna, işçileri göz göre göre ölüme yollayan bu düzende artık hepimiz biliyoruz:
Türkiye, ölümlü iş kazalarında, Avrupa’da ilk, dünyada üçüncü sırada. Türkiye, ölümlü iş kazalarında, Avrupa’da ilk, dünyada üçüncü sırada. Türkiye, ölümlü iş kazalarında, Avrupa’da ilk, dünyada üçüncü sırada. Türkiye, ölümlü iş kazalarında, Avrupa’da ilk, dünyada üçüncü sırada. (Dizgi yanlışı yok sevgili okurlar! Bu gerçeği bin kez tekrarlamamız; “Ölüm, madencilerin fıtratında var” diyenlere hatırlatmamız ve hesap vermelerini sağlamamız gerek!)

Seçeneklerin sonsuzluğu
Fotoğraf kimi kez acıdır ve acıtır. Kimi kez bir tehlike, bir risk alma, bir ihtar, bir tehdit oluşturur... Kimi zaman bir belge, bir tanıklık...
Ülkemizde ne fotoğraflar bilirim ki yasaklandılar, tutuklandılar... (Örneğin Sanat Dergisi’nin kapağına koyduğumuz Yılmaz Güney fotoğrafı politik nedenle; Rubens’in çıplak kadın tablosunun fotoğrafı, müstehcenlik nedeniyle...)
Fotoğraf, bir bildiri ya da politik bir manifesto işlevi de görebilir. Örneğin Gezi olaylarındaki yüzlerce, binlerce fotoğraf...
Fotoğrafın kendisi değilse de, güç ve iktidar sahiplerinin fotoğraf korkusu kahkahalarla gülmemize neden olabilir: Örneğin Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’le fotoğraf çektiren Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının uyarılmış olmaları...
Kimi zaman fotoğrafın gerçekten daha gerçek (örneğin Ara Güler fotoğrafları); düşlerden daha düşsel (örneğin Şahin Kaygun fotoğrafları) olabildiğini de biliyoruz... Şiirden bile daha şiirsel (Melike Abasıyanık fotoğrafları)... Fotoğraf vardır uyarır (Murat Germen), fotoğraf vardır çarpar insanı (Nuri Bilge Ceylan).
Bunları söylememin nedeni, günlerdir “FOTOİSTANBUL” fotoğraf festivaliyle iç içe yaşıyor olmam. (Yukarıdaki örnekler festival sergilerinden çok belleğimdeki birikimlerden.)

Kentler ve öyküleri
Önce bu festivali düzenleyen Beşiktaş Belediyesi’ni, festivalin sanat yönetmeni Gültekin Çizgen’i ve sergi küratörleri Attila Durak, Jason Eskenazi ve Hüseyin Yılmaz’ı kutlamam gerek. Müthiş bir işe imza atmışlar. “1’inci Beşiktaş Fotoğraf Festivali” yerli ve yabancı, sayısız usta ve genç fotoğrafçıyı bir araya getirirken, birbirinden çok farklı bakış açılarına yer veriyor.
Beşiktaş’ta Barbaros Meydanı ve Demokrasi Meydanı’nda ama özellikle Ortaköy’deki Yetimhane’deki sergiler kaçırılmamalı. (Yetimhane, Yıldız Sarayı bahçesinin üst kapısından çıkınca Palanga Caddesi’nde çarpıcı bir yapı. Bir zamanların yetimhanesi boş, terk edilmiş çok katlı bir mekân. Tanrı orayı AVM’cilerden, otelcilerden korusun ki, her daim sergi alanı olarak kalsın!)
Ana tema “Şehirler ve Hikâyeleri” diye belirlenmiş. Kentlerle insanların öyküleri kâh örtüşüyor kâh birbiriyle çatışıyor. George Georgiou’dan Londra... Christopher Anderson’dan Caracas ... Ozan Sağdıç’tan iki şehrin hikâyesi: Ankara ve İstanbul... Monique Jaques’ın yürekleri parçalayan Gazze; daha doğrusu Gazze’den arta kalan... Büyük usta William Klein’dan deha ile delilik arasında gidip gelen Roma, Tokyo, Moskova, New York... Ali Saltan’dan Ermenistan ile Türkiye arasındaki nehrin iki yakası... Ken Schles’den New York’ta çarpıcı bir gece yürüyüşü... Arjen Zwart’ın “Roman Düğününde Kimse Ölmez”... 55 serginin hangi birini dillendirsem ki! Umarım bu festival her yıl tekrarlanır.
Kentler ve insanlar... Yaşanan bir anı sonsuza dek yakalamak... Yeryüzünün tüm gerçekleri, tüm duyguları, tüm önerileri ayağınıza gelmiş. Sakın kaçırmayın. (18 Kasım’a dek sürüyor.) Kendi seçimlerinizi kendiniz yapın. Gerçekleri, düşleri, şiiri, zamanın sonsuzluğunu keşfedin.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları