Olaylar Ve Görüşler

Avrupa Parlamentosu seçimleri ve Avrupa bütünleşmesinin geleceği

14 Mayıs 2019 Salı

AB üyesi ülkelerin vatandaşları, AP seçimleri için 23-26 Mayıs’ta sandık başına gidecek. AB vatandaşlarından uzaklaştıkça bütünleşmesinden de kopmaktadır. Bu bakımdan 23-26 Mayıs tarihlerindeki AP seçimlerine katılım oranı AB için oldukça önemli olacaktır...

Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği (AB) kurumları içinde doğrudan halk tarafından seçilen tek organdır. Bu yönüyle AP, AB’nin ulusüstü niteliğini yansıtan en önemli kurumlardan biri olma niteliğini de taşımaktadır. AB üyesi ülkelerin vatandaşları olan AB vatandaşları beş yılda bir yapılan AP seçimlerinde oy kullanabilmektedirler. AP’nin son seçimi 2014 yılında yapılmıştır. 2019 seçimleri ise 23-26 Mayıs tarihinde yapılacaktır. Parlamento, bugün için AB’ye üye 28 devletin toplamda 751 temsilcisinden oluşmaktadır. Bu rakam, 750 üye ve bir başkanı içermektedir. İngiltere’nin AP seçimlerinden önce birlikten ayrılması durumunda ise sandalye sayısı 705’e düşecektir. İngiltere, AP seçimleri gerçekleştikten sonra AB’den ayrılırsa da, İngiltere’ye ait olan 73 sandalye Fransa, İtalya ve İspanya’nın da aralarında bulunduğu 14 ülke arasında dağıtılacaktır. AP’de hangi üye devletin kaç parlamenter ile temsil edileceği üye devletlerin nüfuslarına göre tespit edilmektedir. Buna göre; AB’nin nüfusu en fazla olan ülkesi Almanya’nın AP’de 96 sandalyesi bulunurken, düşük nüfuslu üye ülkeler Malta, Lüksemburg ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ise 6 sandalyeye sahiptir. AB vatandaşlarını karar alma mekanizmalarında temsil etmek ve çıkarlarını gözetmekle yükümlü olan AP milletvekilleri, AP’de sahip oldukları ülke vatandaşlıklarına göre oturmamaktadırlar. AP milletvekilleri, temsil ettikleri siyasi parti grubu içerisinde oturmaktadırlar. AP milletvekilleri seçimleri, 1979 yılına kadar ulusal parlamentoların içerisinden belirleniyordu. Söz konusu tarihten itibaren ise AP milletvekilleri doğrudan AB vatandaşları tarafından seçilmeye başlanmıştır.

AB ve katılımcı demokrasi
AB demokrasiye dayalı ulusüstü bir oluşum olarak AB’nin ve AB vatandaşlarının geleceğini ilgilendiren kararların alınmasında ve öncesinde birlik vatandaşlarının karar alma mekanizmalarına katılımına büyük ihtiyaç duymaktadır. Birliğe göre; gelişmiş katılımcı demokrasinin varlığı, karar alma süreçlerine siyasal hayattaki tüm siyasal aktörlerin eşit şekilde ve koşullarda etkin katılımıyla sağlanabilmektedir. AB’ye göre, güçlendirilmiş ve işleyen bir katılımcı demokrasi için en başta bireylerin katılımcı girişimlerinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Bu yaklaşıma sahip olan AB, bu doğrultuda ulusal devletteki tüm siyasal aktörlerin siyasal hayata katılımlarını artırmayı ve gerek ulusal düzeyde siyasal aktörlerin birbirleriyle, gerekse de birlik üyesi devletlerin kendi aralarında benzer siyasal aktörlerle iletişim ve işbirliği kurmalarını teşvik etmektedir. Bu çerçevede, AB kurumsal düzeyde birliğin karşılaştığı sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel sorunların saptanmasında ve çözümünde AB vatandaşlarının ve diğer siyasal aktörlerin aktif katılımlarını beklemekte ve aslında buna da ihtiyaç duymaktadır.
Bununla birlikte, AB demokrasiyi kamusal tartışmalarda yer almayı başarabilen vatandaşların varlığına dayandırsa da kendi içerisinde birkaç on yıldır devam eden “demokratik açık” tartışmasını noktalayamamıştır. Demokratik açık kavramı, demokratik yönetimin ilkeleri ve standartları ile kurumsal kurallar ve politik uygulamaların arasında belirgin bir tutarsızlık olduğu anlamına gelmektedir. Hem kurumsal düzenlemelerin ve siyasal uygulamaların AB içinde demokratikleşmeyi yeteri kadar geliştirememesi, hem de ulusal düzeydeki parlamenter demokrasi kavramının AB nezdinde tam olarak oturtulamaması konuları bu kapsamda değerlendirilebilir. AB’nin kurumsal anlamda işleyiş yöntemlerinin karmaşıklığı nedeniyle vatandaşlarından giderek uzaklaştığı ve AB vatandaşlarıyla karar alma mekanizmaları arasındaki mesafenin giderek açılması, söz konusu kavramın diğer bir tanımıdır. AB açışından bu duruma baktığımızda, siyasal katılım birliğe ilişkin son beş, on yılda bazı endişe verici eğilimler tespit edilmektedir. Özellikle de, Batı Avrupa ve merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinde siyasi katılım eğilimleri üzerine gerçekleştirilen araştırmalar, yine son on yıllarda siyasal aktörlerin siyasal katılım seviyelerinde geriye doğru gidişlerin gerçekleştiğini göstermektedir. Bu anlamda birçok çalışma, gerek ulusal gerekse de AP seçimlerine katılım seviyelerinde bir azalmaya işaret etmektedir.
Örneğin AB genelinde ulusal parlamentolar tarafından değil de, 1979’dan itibaren doğrudan AB vatandaşları tarafından seçilerek oluşturulan AP seçimlerini dikkate aldığımızda söz konusu tarihten itibaren seçimlere katılım oranları hem ulusal bazda hem de AB ortalamasında düşüş kaydetmektedir. 1979-2014 arası AP seçimlerinde katılım oranı AB ortalamasında şu şekildedir: 1979 - yüzde 61.99, 1984 – yüzde 58.98, 1989 - yüzde 58.41, 1994 - yüzde 56.67, 1999 - yüzde 49.51, 2004 - yüzde 45.47, 2009 - yüzde 42.97, 2014 - yüzde 42.61.

Siyasi bir tsunami
Öte yandan, nisan ayında AP tarafından yayımlanan Kantar Public araştırma şirketinin anketine göre, AB vatandaşlarının sadece yüzde 5’inin AP seçimlerinin tarihlerini net olarak bildiğini ortaya koymuştur. Araştırmaya göre, AB vatandaşlarının yaklaşık yüzde 60’ı AP seçimlerinin mayıs ayında gerçekleşeceğini bilmemektedir. Bu çerçevede, AP seçimleri hakkında AB vatandaşlarının çok fazla bilgi sahibi olmamaları, vatandaşların AP seçimlerini kendi sorunlarına bir cevap olabileceğini düşünmemeleri ve özellikle de gençler arasında siyasete olan ilginin azlığı yukarıdaki rakamların temel nedenleri olarak görülmektedir.
AB içerisinde birlik vatandaşlarının neden daha fazla AB işlerine siyasal katılım göstermesi gerektiğine ilişkin iyi bir örnek ise, AB Anayasası tartışmalarında yaşanan gelişmelerdir. AB’yi daha demokratik, daha güçlü, daha bütünleştirici ve uluslararası alanda daha etkili kılmayı amaçlayan AB Anayasası, ilk önce 29 Mayıs 2005 tarihinde Fransa’da daha sonra da 1 Haziran tarihinde Hollanda’da yapılan referandumlar sonunda büyük bir darbe yemesine yol açmıştır. Fransa’dan yüzde 55’lik, Hollanda’dan da yüzde 61.6’lık “hayır” oylarının gelmesi AB’de endişelere ve tartışmalara yol açmıştır. AB’nin kurucu iki ülkesinden de anayasaya “hayır” yanıtının gelmesi kuşkusuz Avrupa için “siyasi bir tsunami” etkisi yaratmıştır. Bu “hayır” yanıtları Avrupa’nın gelecekte yöneleceği yol konusunda ve demokrasisi konusunda da ciddi soru işaretleri oluşturmuştur. AB ülke liderlerinin ve kurumlarının, aldıkları kararlarda halkı dikkate almamaları, AB kurumları tarafından alınan kararların halkta yarattığı olumsuz tepkiyi görmemeleri ve AB kamuoylarındaki eğilimlere ilgisiz kalmaları her iki ülkenin de AB Anayasası’nı anlayamamasına ve dolayısıyla da onay vermemesine neden olmuştur. Bu minvalde, AB vatandaşlarından uzaklaştıkça bütünleşmesinden de kopmaktadır. Bu bakımdan AB vatandaşlarının 23-26 Mayıs tarihlerindeki AP seçimlerine katılım oranı AB için oldukça önemli olacaktır. Netice itibarıyla demokrasi tartışmalarının beşiği olan Avrupa, demokrasiyi, kamusal tartışmalarda yer almayı başarabilen vatandaşların varlığına dayandırmaktadır. Bu açıdan AB vatandaşlarının birlik içerisindeki kamusal tartışmalara ve karar alma mekanizmalarına aktif katılımı Avrupa bütünleşmesi için elzemdir.

Dr. Erhan AKDEMİR
Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları