‘Sohbet’ Geyik Olmadığında...

14 Aralık 2014 Pazar

MADRİD - Sohbet İspanya’da bir sanat.
Tabii “geyik”ten bahsetmiyorum…
Sohbet sanatının adına burada “tertulia” deniyor.
“Tertulia”, ev sohbetlerinden kahve sohbetine dek, ciddiyetini büyük ölçüde hâlâ koruyor.
İspanya’nın “tertulia”ları gerçekte, televizyon ve internet öncesinden kalma.
Kökleri ta 19. yüzyıla gidiyor…
Tanınmış Madrid kahvelerinde bir araya gelen sanatçılar ve aydınlar, sınırları önden belirlenen konular etrafında oturup, izleyicilere kapalı bir açık oturum yaparcasına saatlerce aralarında tartışırlarmış.
Aydınlanma düşünceleri İspanya’da böyle yayılmış.

‘Madrid’in üniversite kahveleri’
Viyana’da nasıl masalarda saatlerce okunan gazete ve dergileriyle ünlü kahveler varsa; Madrid’de de “tertulia”larıyla ünlü kahveler var.
İspanyol düşünür Unamuno bu yüzden “En iyi üniversite, kahvelerin üniversitesidir!” dermiş…
“Üniversite kahvelerin” en başta gelenini -Café Gijon- bir önceki yazımda anlatmıştım.
Gijon’un öyle ki bazen bir ucunda yazarların, diğer ucunda da şairlerin “tertulia”ları olurmuş.
On beş-yirmi kişilik gruplardan oluşan bu “tertulia” toplantıları, öğle yemeği sonrasında başlar, kahve-konyak, sert “orujo” likörü eşliğinde akşama dek uzar, boğa güreşleri dahil, aktüalite veya edebi bir konu etrafında saatlerce sürermiş.
Konuyu “masaya yatırmak” tabirinin hani bir karşılığı varsa o işte bu, “tertulia” olmalı…

Faşizm tartışmayı kesmiş
“Tertulia”, kökeninde o kadar ciddi bir disiplin içinde ele alınan bir pratik ki, her sohbet camiasını yöneten bir “aydın” oluyor.
Düzenli aralıklarla bir araya gelen bu belli sohbet grupları konu temelinde değil -Lorcanın ‘tertulia’sı” örneğinde olduğu gibigrupları bizzat yöneten aydınların adıyla anılıyor.
Her önüne gelen bu gruplara katılamıyor.
İspanya başkentinde belli oranda hâlâ yaşatılmaya çalışılan “tertulia”lara dahil olabilmek için Madrid’in küçük iç kültür çekirdeğine ait olmak gerekiyor.
1936’daki iç savaşa dek Madrid siyaseti ve kültüründe yer alan bu “tertulia” geleneği, Franco faşizmiyle sonra 40 yıl tedavülden kalkmış.
Dikta döneminde kamuya açık yerlerde değil “tertulia” yapmak, 3 kişiden fazla insanın bir araya gelmesi dahi yasakmış.
Kamuoyu oluşumunu engellemek ve siyasi fikirlerin gelişimine ket vurmak amacıyla konulan bu kuralı uygulamak adına, sivil polis ve jandarmalar kahveleri kontrol altında tutarmış.
Benim İspanya’da yaşadığım Franco sonrası ’80’lerin başında, “tertulia” grupları yeniden canlanıyordu.
Tek kanallı televizyonda, siyaset meydanlarının ancak 1983 yılında başladığı düşünülecek olursa ülkede tartışmanın ne kadar uzun dönem (yarım yüzyıl!) sekteye uğradığı ortaya çıkar!
Kültür dünyası bu denli canlı olan bir ülkeye dahi faşizmin faturası demek ki bu kadar ağır ve kaybettirdiği zaman bu kadar uzun olabiliyor!

Bir ‘tertulia’ gecesi
Bugün halihazırda “tertulia” yapılan kahveler var, ama eskiye nazaran sayıları çok az.
Araya TV’ler ve internet girmiş…
Hoşgörüyle karşı tarafı dinlemek, laf kesmemek; edepsizce değil… ince ve zeki eleştiri yapmak gibi “tartışma adabı”nın püf noktaları üzerine kurulu olan “tertulia geleneği”; bizdeki gibi son dönemlerde televizyon ekranlarında bağırıp çağıran, reyting uğruna türlü şaklabanlıklar yapan demagoglar tarafından bastırılmış.
İspanya’nın “tertulia”larını böylece bugün Franco polisi değil, “reyting canavarı” kurban almış oluyor…
Buna karşın seçkin bazı entelektüel çevrelerde bu gelenek hâlâ sürdürülüyor.
Bunlardan birine, İspanya’dan ayrılmadan az önce, Madrid’in Bernabeu Stadyumu’nun hemen arkasındaki bir çatı katında ben de dahil oldum.
İspanya’nın ilk demokratik anayasasının yazılımına katkı yapan demokrasiye geçiş döneminin tarihi aktörlerinden Ramon Tamames; eşim ve benim için, eski dostlarımızı bir araya getiren çok hoş bir yemek verdi.
Basın, diplomasi ve siyaset dünyasından gelen isimlerin katıldığı yemekte ev sahibi Tamames, tatlıdan sonra bıçağıyla bardağına “tın tın” vurarak “geceyi canlı bir tartışmayla sürdürmek istediğini” söyledi.
Konuklara ardından tek tek özel ilgi alanlarındaki soruları yöneltmeye başladı.
Eski AB büyükelçisine örneğin “Avrupa krizi” ile “AB’nin encamını” sordu.
Bir İtalyan diplomata Renzi fenomenini anlattırdı...
Felipe Gonzalez’den önce sosyalist parti genel sekreterliği yapan konuk Raul Morodo’dan, İspanya’nın en merak edilen siyasi fenomeni “Podemos” partisinin analizini istedi.Sıra bana gelince, haliyle bana da Türkiye’nin fenomeni “Erdoğan” sorusunu yanıtlamak düştü.
Değme TV sunucularına taş çıkartan maharette bu derece özlü ve profesyonel bir ev sohbetine bugüne değin hiç tanık olmamıştım.
Bu “İspanyol tertulia”sı yöntemini ilk fırsatta uygulamaya karar verdim.
Ancak galiba maharet, ufuk çıtasını bu irtifada tutacak konukları bir araya denkleyebilmekte!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları