Ruh Sağlığımızı Bozmamak İçin

21 Aralık 2014 Pazar

 “Pınar Selek’e beraat!” haberi geldi ve bizde bir sevinç, bir sevinç! (“Biz” dediğim onun masumiyetini bilenler, onun masumiyetine tanık olanlar!)
Mahkeme daha önce 3 kez masumiyetine karar vermiş olsa da... Suç delili diye elle tutulur tek bir kanıt olmasa da... Sahte raporlar hazırlanmış olsa da... Bomba değil, tüpgaz patlamasıdır diyen gerçek raporlar yok sayılsa da... 4. beraat haberiyle nasıl da sevinebiliyoruz!
Pınar’ın duruşmalarını izleyen biri olarak, okuma yazma bilmeyenlerin yazılı beyanatlarına dayalı itirafları, işkenceyle alınmış suçlamaları, sahte tanıkları, akıl mantık sınırlarına sığmayan rezillikleri, hukuk ve adaletin nasıl bir oyuna dönüştürüldüğünü görmüşüm ve şimdi oh nihayet diye sevinebiliyorum!
16 yıldır, bir, üç, beş, değil tam 16 yıldır, yaşamının en verimli anında genç bir bilim insanına ve ailesine “adalet” eliyle işkence edildi! Bu genç kadının hayatı karartıldı! Kişilik hakları yok sayıldı! Yurtdışında bile çalışması, üretmesi engellenmeye çalışıldı! Ve biz şimdi oh yine beraat çıktı diye seviniyoruz!
Kim, nasıl verecek Pınar’ın ve ailesinden çalınan bu 16 yılın hesabını?
Nasıl ödenecek bu süreçte yitirilenlerin bedeli? Yitirilen çok yakın canların, yitirilen yılların, yitirilen umutların, yitirilen yaşama sevincinin bedeli?
Tıpkı şu son on yılda Pınar gibi mağdur olan daha nice insana kim, neyi, nasıl ödeyecek?
İşte bu duygular içinde seviniyorum Pınar’ın beraat haberine! Ve canım arkadaşıma, sen Pınar Selek, sen bildiğin yolda devam et diyordum.

***

Sevinçlerimizin bile adeta bir acıya dönüştüğü bir dönemde ruh sağlımızı nasıl koruyacağız? Nicedir bu soruya yoğunlaşıyorum.
Elbet haftanın en komik söylemiyle çok eğlenip kafa bulabilirsiniz: Anımsatayım: Davutoğlu’nun açıkladığı “tasarruf tedbirleri...” 1150 odalı saraya 1 katrilyon 370 trilyon lira harcarsanız elbet, plaket verme işini durdurup tasarruf sağlayabilirsiniz!
Egemen Bağış’ın 17 Aralık denilince aklına “herkesin hemen tahmin edebileceği gibi Türkiye’nin AB ile müzakere tarihi almasının şanlı yıldönümünü” anımsatmasıyla... Üstelik bu çağrışımı tam da Erdoğan’ın “AB’ye girmek gibi bir derdimiz yok” dediği günlerde yapmasıyla eğlenebilirsiniz...
17 Aralık operasyonu sırasında evlerinde bulunan paraların bakan ve oğullarına, yasal faiziyle birlikte iade edileceğini öğrenince aklınızı kaçırabilir; “yolsuzluk, hırsızlık değildir” diyenlere deliler gibi gülebilirsiniz... (Örnekleri çoğaltabilirsiniz)
Ancak bunlar ruh sağlığımı korumaya yetmiyor. Ben yine de çareyi ve teselliyi, yaptığım işi iyi yapmaya çalışmakta, okumakta, konserlere, tiyatrolara, nitelikli filmlere, sergilere gitmekte buluyorum.

***

“Öyküden Çıktım Yola” adlı kitapta (Aylak Adam Yayınları) 252 yazardan minimal öyküler toplamış Remzi Karabulut. Keyifli, eğlenceli, hüzünlü, düşündürücü 252 öykü!
İşte “tadımlık” niyetine iki örnek:
Gaye Boraoğlu’ndan“Hıdrellez”:
“Allah’ım, bir babam olsun” diye yazdı küçük bir kâğıda. Kâğıdı katlayıp bahçedeki gül ağacının dibine gömdü. Gül bir daha hiç açmadı.
Demir Özlü’den: “Böyle dedi Falmer”
“Çıplaktım. Sıskacık bir vücudum vardı. Parça parça giysilerle onu bezedim, görünmez kıldım. Ardından giyimime bir Lautréamont biçimi verdim. Artık cesaretle dışarı çıkabilirdim. Üzerime ateş açılması olasılığı olsa da.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları