Olaylar Ve Görüşler

Charlie Hebdo Fransa’dır

10 Ocak 2015 Cumartesi

Bu saldırı çok önemli bir sembol. Nasıl Dünya Ticaret Merkezi, İslamcıların gözünde “kapitalist ve emperyalist” Amerika’yı temsil ediyorsa, “Charlie Hebdo” da dine (ama hiçbir dine) saygısı olmayan, her dogmanın eleştirilebileceğine, ti’ye alınabilmesi gerektiğine inanan Fransa’yı temsil ediyor.

Fransa’da yapılan saldırılar hem genelde Müslümanların büyük bir sorunu hem de Fransa’nın özel durumunun bir meyvesi. Sonuçlarına gelmeden bu iki çerçeveyi çizmek gerek. Genelden özele gidelim.
Müslümanların sorunu zira Müslüman toplumlar iki kutuplu dünyanın çökmesinden itibaren yakın tarihte görülmemiş bir bağnazlık ve dogmatiklik dönemine girdi. Bu duruma çözüm olarak geliştirilen “ılımlı İslam”, “İslamda reform” vs. gibi fikirler göreceli olarak iflas ettiler. Genel olarak bütün İslam dünyası gittikçe koyulaşan bir sofuluk sürecine girmiş durumda. Bu sofuluk hem İslamın derin ruhani yorumlarını ikinci plana atıp yüzeysel bir dindarlık ortaya çıkarıyor hem de kendilerinden, kimliklerinden ve hatta inançlarından emin olmayan bu yüzeysel İslamcılar her türlü eleştiriye tam bir “ergen tepkisi” verip bütün tartışmaları “İslamofobi” kilidi ile kapatmak istiyorlar. İslamofobi kavramı, Avrupa’da yaşayan Müslüman azınlıklara ait bireylerin ayrımcılığa uğramaları ile mücadeleden çok, İslamın kutsallarının tartışma dışı, eleştiri dışı, hiciv dışı bırakılmasına odaklı kullanılıyor. Bu, tam bir can simidi.

*

Müslüman dünyasının genel muhafazakârlığına, azınlıktaki Müslümanların özel durumlarını eklemek gerek. Azınlıklar çelişkili bir durumdadırlar hep. Bir taraftan kendilerini tehlikede hissettiklerinden tabularına daha bir kemikleşmiş bir biçimde sarılırlar. Diğer taraftan azınlık oldukları için ister istemez çoğunlukla etkileşim halindedirler. Bu etkileşimden sürekli yeni sorunlar, yeni sorular çıkar ve bu sorunlara cevap bulamayanlar radikalleşir, kendilerini toplumun çeperlerine koyar ve sık sık da çoğunluk tarafından marjinalleştirilirler. Bu hep iki taraflı bir oyundur.
Fransa’da 5 ila 6 milyon birey İslamla bir şekilde ilişkili. Hepsi inançlı olmasa da, önemli bir kısmı tamamen seküler olsa da aidiyet açısından hem çoğunluk tarafından “Müslüman” olarak algılanıyorlar hem de kendilerini böyle tanımlıyorlar. Zira gene 1990 sonrası dünyasında dinsel kimlik, sınıfsal kimliğin önüne geçmiş durumda. Kitleler sosyal kimliklerinden ziyade dinsel kimlikleri aracılığı ile çok daha kolay mobilize edilebiliyorlar. Sınıfsal ortaklığın yerini, kutsallıklar, semboller, davranış biçimleri alıyor. Böyle bir durumda hiçbir yerden hiçbir yere göç etmemiş, Fransa doğumlu Fransa’da büyüyüp sosyalleşmiş, Fransa vatandaşı Müslümanlar hâlâ “göçmen” yani gayrimeşru olarak görüldüklerinde rahatlıkla Müslüman dünyasındaki şekilciliği, hoşgörüsüzlüğü ithal edip, içinde yaşadıkları topluma nefretle bakabiliyorlar. Tek varoluş biçimi radikal İslam ve onun meşrulaştırdığı şiddet oluyor. Bu marjinalleşme sürecinin Müslüman cemaatinden de uzaklaşma olduğunun altını çizelim. Terör saldırılarında bulunan, şiddete eğilimli ya da Fransa dışında örneğin Suriye’de cihat savaşçılarına katılan bireylerin hemen hemen hepsi cemaatle, aileleriyle ve özellikle de camilerle ilişkilerini kesmiş insanlar. Toplumsal frenler ve çerçevelemenin azalmış olduğu ortamlarda, tabiri caiz ise kendi kendilerine küçük gruplar halinde, özellikle de sosyal medyayı kullanarak radikalleşiyorlar.

*

Ancak Fransa’nın başka bir özelliği daha var. 1789 ve 1968 devrimlerinden geriye kalan en önemli değerlerden biri, Fransa’yı Fransa yapan vazgeçilmez unsurlardan biri düşünce, inanç (ve inançsızlık) ve ifade özgürlüğü. Bu kavram kendi içinde üç aşamadan oluşuyor: Düşünceyi oluşturabilmek için gerekli bilgilere ulaşabilmek; her türlü düşünceyi -en aykırı olanları bile- korkmadan inşa edecek ortam; ve gene en aykırı düşünceleri bile kamuya açık bir şekilde ifade edebilecek araçlar ve bu ifadeyi koruyan yasal çerçeve. İşte burada “Charlie Hebdo”nun Fransa’yı ne kadar güçlü bir şekilde temsil ettiğini görmek gerek. 1968 devriminin hemen ertesinde kurulan Charlie Hebdo, 1960’ta kurulan “Harakiri”, 1915’te kurulup 1968’de bugünkü formatına giren Le Canard Enchainé ya da apolitik mizahın kalesi Fluide Glacial gibi hiçbir dogmayı kabul etmeyen bir dergi. Ama “Charlie Hebdo”nun başka bir özelliği daha var. Dergi “Droit au Blasphème” yani bütün dinsel kutsallıkları alaya alma, eleştirme hakkına en çok sahip çıkan yayın organı. Hedefleri en çok Katolik kilisesi, Papalık, Ortodoks Yahudilik, İsrail, Fransız milliyetçi sağ partileri ve son zamanlarda Selefi ve şiddet yanlısı İslam. Herkesi çok kızdırsa da Fransız toplumu bu saygısız mizahın varlığını özgürlüklerinin bir garantisi olarak görüyor. O yüzden de bu saldırı çok önemli bir sembol. Nasıl Dünya Ticaret Merkezi, İslamcıların gözünde “kapitalist ve emperyalist” Amerika’yı temsil ediyorsa, Charlie Hebdo da dine (ama hiçbir dine) saygısı olmayan, her dogmanın eleştirilebileceğine, ti’ye alınabilmesi gerektiğine inanan Fransa’yı temsil ediyor. Halbuki Charlie Hebdo ırkçılık, yabancı düşmanlığı, göçmen düşmanlığı gibi konularda da hep acımasız oldu.
Mizahı sert, şaşırtıcı, komik, şoke edici oldu hep. Ve bütün ideolojik hiyerarşilerle dalga geçti. Fransa devleti dahil. İşte tam da bu yüzden aynı Charles de Gaulle’ün Fransa’nın Cezayir politikalarını eleştiren Jean Paul Sartre’ın tutuklanması talep edildiğinde “Sartre aynı zamanda Fransa’dır” (Sartes, c’est aussi la France) dediği gibi, bugün de sokaklarda yüz binler “Charlie Fransa’dır” diye haykırıyorlar.
Bu saldırının orta ve uzun vadede sonuçları olacağı kesin. Elbette herkesin de anladığı gibi en büyük zarar Fransa Müslümanlarına verildi. Zaten varoluş meşruiyeti arayışı içindeki yeni nesillerin Fransız milliyetçileri tarafından hedef gösterileceği kesin. Aynen bu gençler arasında saldırıya hayranlık duyup toplumdan intikam almak için radikalleşeceklerin olacağı gibi. Ancak iki durumun da Fransız toplumunda (Fransız Müslümanlarının bu toplumun ayrılmaz parçaları olduklarını düşünüyorum.) küçücük bir yere tekabül ettiklerini ve tam aksine bu elektroşokun bütün Fransızların özgürlük, eşitlik ve kardeşlik mottosuna daha sıkı sarılmalarını sağlayacağını düşünüyorum.  

Prof. Dr. SAMİM AKGÖNÜL Strasbourg Üniversitesi 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları