Laiklik, Mumcu, TÜSİAD…

24 Ocak 2015 Cumartesi

Palermo’dan aldığım eski bir tişört var. Mafya ile mücadelesinde bombalı bir saldırıda ölen savcı Giovanni Falcone’nin sözlerini taşıyor:
Beni yok etseniz de fikirlerim başkalarının bacakları üzerinde yürüyecektir!
Ne zaman o yazıya gözüm takılsa hep Mumcu’yu düşünürüm…
Mumcu’nun yok edilişinin bugün 22. yıldönümü. Dile kolay, ölümünden neredeyse çeyrek yüzyıl geçmiş...
Ama savunduğu fikirler ve düşünceleriyle hâlâ o öyle canlı ve diri ki; insan bunca zaman aramızda olmadığına inanmakta güçlük çekiyor.
TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer’in görev teslim konuşmasını da dinlerken gene Sevgili Uğur Mumcu’yu hatırladım.
Türkiye’nin tarihinden edindiği deneyim ve birikimin önemini bir kez daha vurgulamak gereği duyuyorum” diyen Dinçer ve şunları ekledi:
Cumhuriyet döneminin kıymetini anlamak istemeyenlerin bu deneyim ve birikimin kapsam ve derinliğini, dünya ve İslam tarihi açısından yeterince incelemediklerine hükmedebiliriz. 200 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu derin krizden bir modernleşme politikasıyla çıkma iradesi göstermişti. Osmanlı İmparatorluğu insanlık tarihinin en önemli siyasi, kültürel etki kaynaklarından biridir. Fakat imparatorluğun sanayi devrimini yapamamış çağdaş devlet sistemine, demokratik yurttaşlık toplumlarına geçememiş dönemine özlem anlamsız olur…
Cumhuriyet, Osmanlı’nın son döneminde yeşermeye başlayan çağdaşlaşma girişimlerinin ulus devlet, hukuk devleti ve demokrasiye geçiş boyutlarında devam ettirildiği bir dönemdir… Laikliğin, din ve siyasetin ayrı tutulmasını, din ve vicdan özgürlüğünün önemini, demokratikleşmede mesafe katetikçe daha iyi anladık.”

Laiklik ‘tabu’ değilmiş
Nerdeyse “tabu” haline gelen “laiklik” demek hâlâ ölmedi, yaşıyor diye düşündüm önce… Böyle yüksek sesli bir “laiklik” vurgusu duy-mayalı ne çok zaman oldu dedim kendime. Kulaklarımın pasının gittiğini hissettim.
Bazı düşüncelerin bazen böyle tamamen yok olduğunu ve kazındığını varsaydığınız anda, hiç umulmadık bir noktada, umulmadık birilerinin ağzından telaffuz edilmesi ve tekrardan can kazanması tabii çok heyecan verici.
Bu haliyle çok iyi bir şey. Demek laiklik o kadar da sahipsiz değil, bir gerisi, devamı var… umuduna kapıldım.
Ancak bu “asırlık birikimin” nasıl böyle hoyratlıkla har vurup harman savrulup, bu yitirme noktasına dek ulaştığımızı da aynı anda düşünmeden edemedim.

‘Devlet eliyle yıkıldı’
Gazetecilik yaşamını ısrarla bu konuyu araştırmaya veren Mumcu’nun, zamanında kâhin gibi yaptığı uyarılar aklıma geldi.
Google”da “Uğur Mumcu laiklik” yazdığınızda karşınıza hemen yazarın 1990’da Nazlı Ilıcak’la yaptığı bir açık oturum geliyor.
Uğur o oturumda, Türkiye’de düzenin en laik olduğu dönemlerde dahi laikliğin “nasıl bire bir devlet eliyle” yerle yeksan edildiğini anlatıyor.
Laikliğin bugün can çekişir olmasının ilk nedeni bu: Vaktiyle “laik” diye sırtımızı yasladığımız devletin, gerçekte bu modeli bugün “reklam arası” olarak tanımlanan dönemde terk etmesi…
Bir başka neden de Türkiye’de hiçbir zaman gerçek bir “hukuk devleti” dayanağının bulunmaması.
Laik yasaların” bu sebeple kolaylıkla delinmesi.
Fiili bir “hukuk devleti” olmadığı için, kendisini şeklen “laik” diye tanımlayan devlet; laikliği çiğneyen yasal ihlallere göz göre göre cevaz veriyor…

Arap kapitülasyonları ayrıcalığı
Mumcu’nun analizi alabildiğine çarpıcı:
Türkiye’de bir “siyaset-ticaret-din üçgeni” kurulduğunu anlatıyor büyük araştırmacı yazar. Ve bu anti-laik şeytan üçgeninde İslamcı sermaye ile bankaların sistemi nasıl teslim aldıklarını açıyor:
İslamcı bankerler öyle ayrıcalık sahibidir ki” diyor: “Diyelim ödeme güçlüğü çekti ve battı. İcra iflas kanunu yürürlükte değildir. Ticaret kanunu yürürlükte değildir. Ne yürürlüktedir? Başbakanın takdirleri! İslam Kalkınma Bankası’na vergi muafiyeti sağlanmıştır. Hiçbir bankada, hiçbir yabancı sermayede sağlanmayacak ölçüde sağlanmıştır. Bunlar Arap kapitülasyonlarıdır. İslamcı ideoloji ve siyasi hareket, bunlarla mali kaynak buldu. İslamcı ideoloji ve tarikatlar Türkiye’de yasaları aşan bir ayrıcalık sahibi oldu!”
Diğer unsur “imam hatip kadrolaşması”... “İmam hatip okulları şüphesiz açılmalı” diyor Mumcu; “Ama rakamlara bakacaksınız. 435 bin imam hatip mezunu var. Bunun onda biri Diyanet İşleri’nde çalışıyor. Diyanet İşleri’nde çalışanların yüzde 26’sı ise ilkokul mezunu. Müftü ilkokul mezunu. İmam ilkokul mezunu. Din hizmetlerini ilkokul mezunlarına veriyor, onlara teslim ediyorsunuz. (Beri yandan) okul açıyor, din eğitimi veriyorsunuz. Bunları devletin diğer kadrolarında çalıştırıyorsunuz. Bu İslamcı kadrolaşmadır. ...Emniyet müdürü günün birinde imam hatip mezunu... Savcı imam hatip mezunu. Yargıç imam hatip mezunu ise tevhidi tedrisat kanununa bakmak gerekir… Laiklik, Türkiye’de devlet eliyle son on yılda yok edildi. Bunun içinde askeri rejim de var.
Filmi bugün Dinçer’in sözünü ettiği “eşit vatandaşlık, toplumsal cinsiyet eşitliği, laiklik ilkelerine tüm gücümüzle sahip çıkalım” çağrısına sardığımızda; mücadeleye kalınan yerden falan da değil, aslında sıfırdan, sil baştan başlamanın gereği ortaya çıkıyor.
Laikliğe sahip çıkalım” demek iyi hoş da.. bahis çok büyük.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları