Yürek Usulca Pas Tutar

25 Ocak 2015 Pazar

Sevgili okurlarım bugün dehşetli canım sıkılıyor. Çünkü kendi kendime sorduğum hiçbir sorunun yanıtını veremiyorum. Dünyada ve ülkemde neler oluyor, nereye doğru gidiyorum, gerçekten anlamıyorum. Bütün dünya beyaz kuğunun siyah kuğuya dönüşmesi halini yaşıyor. Yani hiç kimse ne olacağını bilemiyor. Ve ben çokbilmişlere hayret ediyorum. Öyle senaryolar yazıyorlar ki, şaşmamak elimde değil.
Senaryolar öylesine dehşet verici ki, bunlar karşısında dilim tutuluyor. Bu arada CIA’ya bile akıl veren köşe yazarlarına derin bir hayranlık duyuyorum, meseleleri “şıp” diye çözüyorlar, ben haddimi bilirim, hayata dair pek çok senaryo yazdım ama bu ülke için yazılan senaryoları çözmekte acayip zorlanıyorum.
Ve gerçekten canım hiçbir şey yazmak istemiyor. Elimden gelen bu, bir günlük de olsa figüran olmayı reddediyorum. Şimdi hep birlikte bir kayığa binelim ve eski, sarı sayfalı bir defteri birlikte çevirmeye başlayalım:
*Çocuk güneşin resmini çizdi/ Bir çift şaşkın göz/ Sevecen bir ağız/ Altın telli saçlar/ Böyle yalın bir şey olmalı sevgi…
Ağ balık dolu/ Keyiflendi balıkçı/ Kıyıda tekir kedi/ Sabırsız bekler payını/ Böyle yalın bir şey olmalı sevgi…
Küçük kızın düşünde/ Saygonlu robotlar/ Ölüm saçıyor/ ‘Anne! diye bağırdı küçük kız/ ‘Anne kurtar beni!’/ Böyle yalın bir şey olmalı sevgi… Susayınca adam/ Bıraktı işini/ Uzandı testiye/ Kana kana su içti/ Böyle yalın bir şey olmalı sevgi…
Demir parmaklıklar ardında/ Göğe baktı bir mahkûm/ ‘Kuş olup uçmalı sevgilinin diyarına’/ Diye geçirdi içinden/ Böyle yalın bir şey olmalı sevgi/ Seni seviyorum/ Seni seviyorum/ Böyle yalın bir şey olmalı sevgi.”
Sarı sayfaları çevirmeye devam edelim:
“Yürek usulca pas tutar?/ Gelip geçerken günler/ Sevgi uçup gider/ Güneş ısıtmaz…
Yürek usulca pas tutar/ Terlemez avuçların/ Düşsüz uykular başlar/ Şaşmayı unutursun…
Yürek usulca pas tutar/ Fark etmez geçmiş gelecek/ Fark etmez akla kara/ Fark etmez doğru yanlış…
Bir zamanlar yüreğim/ Sonsuz bir sevinçle çarparken/ Deli gibi…
Ne hayaller kurardım/ Ne hayaller kurardım
Dolaşırdım bulutlarla birlikte/ Konuşurdum dünyanın gözleriyle/ Bitmez tükenmez sanırdım sevgilerim/ Avuçlarımdaydı hayat/ Avuçlarımdaydı dünya!/ Avuçlarımdaydı dünya!
Yürek usulca pas tutar/ Gelip geçerken günler/ Sevgi uçup gider/ Güneş ısıtmaz…
Yürek usulca pas tutar.”
Fazla karamsar oldu, sarı sayfalardan teselli edici bir şeyler bulalım:
“Uzanıp yatmalıyım çimenlere/ Güneş ısıtmalı beni/ Küçük bir bulut gülümsemeli bana/ Uzanıp yatmalıyım çimenlere…
Bir ırmak akmalı bilinmeyen bir yere/ Seslenmeli bir çayır kuşu dişisine/ Rüzgâr okşamalı söğüt dallarını/ Buğusunda yitmeliyim ormanların…
Unutmalıyım bütün bildiklerimi/ Teorik, bilimsel ve her şey üstüne/ Avcumda toprak ve yeşil kokusu/ Yüreğimde ferahlığı denizlerin…
Sessizce yanaşmalı bir gemi yamacıma/ Denizin çağrısı iliklerimde/ Kimseler, ah kimseler bilmemeli/ Gittiğim uzak limanları…”
Vay canına, sarı defter sayfalarında neler varmış!..
Hadi bir tane daha:
“Sokaktaki kadın, naylon torba taşıyanı/ Torbanın içi, kirli çamaşır dolu/ Sokaktaki kadın az önce bir tel örgünün içindeydi/ Tel örgünün öte yanında bir erkek/ Kadının sevdiği, kadını seven bir erkek/ Kadın neler söyledi, erkek neler…/ Anımsamıyor sokaktaki kadın/ Unuttu sözleri/ Tek bir şey düşünüyor şimdi/ Kirli çamaşırları aklamayı/ Bir de bir yerlerden bir miktar para bulmayı…”
Sarı defter sayfaları da pek neşeli, pek umutlu değilmiş ama en azından bizi bu karanlık günlerin içinden sakince geçirip, bir uzak limana götürebilirler…

* Bütün metinler Işıl Özgentürk’ün “Küçük Sevinçler Bulmalıyım” adlı tek kişilik oyunundan alınmıştır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları