ABD Yolunda Devran Tersine...

07 Mart 2015 Cumartesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan Kralı’nı ziyarete giderken yöneltilen sorular arasındaki hâlâ her tür resmi ilişkinin kapalı olduğu Mısır lideri ile de görüşüp görüşmeyeceğine ilişkin soruyu yanıtlarken yüz ifadesi ve ses tonundaki şaşkınlık dikkatinizi çekmiş olmalı.. Gidiş tarihlerinin çakışmış olmasını yeni duymuş izlenimi veren tepkilerinde “Şaka olmalı..” sözcükleri bile geçmişti. Suudilerin ya da doğrudan Kral’ın, barıştırmaya ilişkin bir arabuluculuk girişimlerinin söz konusu olmadığı anlamına gelen açıklamaları da olmuştu..
İlgimi çektiği için dikkatle izledim, gerçekten de bir araya getirilmedikleri, dünya medyasının da çok ilginç bulduğu bir çakışma söz konusu gibiydi.. Uluslararası ilişkilerde, izlenen politikalar, siyasi dengelerin gerçekten çok hasas olduğu bir konumda, tesadüfen çakışmanın da olabilmesinin akla mantığa uyan bir yanı yoktu. Görüştürülmeden neden aynı günde Riyad’da bulunuyorlardı? Bizim medya anlamlı çakışmanın sorgulamasını gündemine taşımadı..
Suudi Kralı ile Mısır’ın lideri resmi görüşmelerini yaparlarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ihramlı umresi bizim kamuoyu için fazlası ile işlevsel, renkli, siyasal propoganda aracı olarak kullanılmış oldu. Bizim bildiğimiz kadarı ile arabuluculuk söz konusu olmadan da Mısır liderinin geri dönüşünden bir gün sonra Erdoğan’ın Kral’la görüşmesinin görüntüleri geldi. Dönüş sonrası satır arası bir haber içinde ise Erdoğan’a bir kez daha Suudilerin Mısır’la ilişkilerin yeniden kurulmasında arabuluculuk yapıp yapmayacakları sorusu yöneltildiğinde ise “Arabuluculuk yaparlarsa devran tersine dönebilir, bizim derdimiz darbe ile, Mısır halkıyla sorunumuz yok..” anlamında yumuşak sayılabilecek türden cümleler geldi..

***

Belki kamuoyuna yansıyacak sonuçlarını çok daha sonra göreceğiz, ancak İktidarlarının Mısır politikalarında devranın gerçekten tersine döndüğüne iddiaya girebiliriz. Kuşkusuz Türkiye’nin Mısır’da yaşanan insan haklarına aykırı gelişmelere duyarlı olması başka, bölge ve ilişkilerinde en stratejik ülkelerden biriyle, olup bitenleri protesto etme adına resmi ilişkilerini sonlandırma ataklarının çok yanlış adımlar olması başkaydı. Zaten baştan kınamada Türkiye ile birlikte hareket eden Suudiler tam aksine politikalar izlemeyi seçmişlerdi. Darbeyi desteklemekle suçlanan ABD ise Türkiye’den gelen protestoları zaten kulak arkası etmişlerdi. Kendileri, AB, ortak ittifak örgütleri için daha duyarlı oldukları insan hakları, demokrasi kriterlerinde, darbelerin yanında durmama çabalarında, yoksul güney dünyası, İslam ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri için çifte standartlı duyarsızlıklarını, kendileri için yandaş siyasetlerin arkasında olma geleneklerini sürdürmüşlerdi..
Sıkı duralım.. Ülkemiz için İktidarlarının, Erdoğan-Davutoğlu ekseninde çok hızlı dış politikada eksen kayması, değişim, devranın tersine dönmesi halleri asıl Irak ve Suriye politikaları üzerinden yaşanıyor.. Davutoğlu’nun ABD’ye uçarken gazetecilere yaptığı açıklamalardan artık çok net biliyoruz ki.. Türkiye ABD öncülüğünde gerçekleştirilmesi öngörülen Musul operasyonunda, bölgeyi IŞİD’den arındırmayı hedefleyen sıcak savaşta rol almayı kabul etti. Çerçevesini, sıcak çatışmaya girmemek, lojistik destek, üsleri açmak olarak çiziyor..
Irak ve Suriye’de uzun soluklu sürecek IŞİD’e karşı sıcak savaşta, ABD’nin askeri donanım, silah, para, savaşacak yerel askeri güçleri destekleme, eğitim, bombardıman.. sınırları içinde kalma çabası genel stratejisi. Irak ve Suriye merkez devletlerinin koşulları, güçleri ortada. Silahlı güç olarak ek çok farklı yerel yönetimde güçlü halkların, aşiretlerin silahlı direniş destek açıklarının, Irak ve Suriye Kürtleri, Peşmergeler, PYD, PKK, PJAK da içinde, doldurulması hesapları da tutmazsa?.. Sonrasını?..
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları