Hedef ‘Tecavüz Kültürü’yle Savaş

15 Mart 2015 Pazar

Hindistan’da 23 yaşında bir tıp öğrencisinin erkek arkadaşıyla gece bindiği otobüste yaşadığı toplu tecavüz olayını hatırlayacaksınız...
Genç kızın vahşi biçimde ölümüyle sonuçlanan ve Hindistan’ın “Özgecan olayı”na dönüşen tecavüz ülkeyi sallamış, kadınlar günlerce protestolar düzenlemişti.
BBC bu dehşetin şimdi belgeselini yaptı.
“Hindistan’ın Kızı/India’s Daughter” adını taşıyan ve 8 Mart’ta gösterilmesi gereken belgeseli ne var ki Hint hükümeti yasakladı.
Hükümet belgeselin Hindistan’ın imajına leke sürdüğünü düşünmüş, yapımcı Les-lee Udwin’in hapiste tecavüzcülerle görüşmesine kızmıştı.
BBC’nin konuşturduğu tecavüzcü hücresinden hâlâ “İyi kızlar gece sokakta dolaşmaz!” diyor, genç kızın ölümünü “tecavüze direnç göstermesine”(!) bağlıyordu. “Kurbanı suçlayan” bu insanlık dışı Nihat Doğan mantığına göre, “tecavüze direnç göstermese kız hâlâ yaşayacaktı!”
Bu şok açıklamalar, Hindistan’ı bir kez daha sarstı.

‘Zımni onay’la mücadele
BBC, tecavüzü cezalandırmakla konunun kapanmadığını; yaranın asıl, tecavüze cevaz veren bu sefil “kurban suçludur!” anlayışı olduğunu günlerdir konuşulan belgeseliyle kanıtlamıştı.

Hint feministleri toplumda geniş kabul gören ve kurbanı suçlayan bu cinsiyetçiliğe “tecavüz kültürü” diyor; Hindistan’ın tipik bir “tecavüz kültürü ülkesi” olduğunu söylüyordu...
Delhi’yi panikleten Hindistan’ın yüzüne tutulan bu istenmeyen ayna olmuş, hükümet, “tecavüz kültürü” suçlamasından sıyrılmanın yolunu “dış komplo olan”(!) belgeseli yasaklamakta bulmuştu.
Sonuç medyanın sorunu deşmesi oldu. On beş gündür Hindistan’da yalnız bu “yasaklanan BBC belgeseli” ile “tecavüz kültürü” konuşuluyor.
Diyeceğim o ki “kadına şiddet” konusunda, kimse artık doğudur, batıdır, gelenektir, şudur budur dinlemiyor.
“Başka kültürdeki kadın algısı” mazereti kabul görmüyor.
Konuyla doğrudan siz yüzleşmediğiniz takdirde meseleye icabında dünya el koyuyor; “Sizin tecavüz kültürünüz işte bu-dur!” kıvamında belgeseller yapıp önünüze getiriyor.
“Bizim kültürümüzde kadınlar gece çıkmaz!”, “mini giymez” vs. ezberleri; tecavüzcüye yeşil ışık yakan “tecavüz kültürüne” zımni onay şeklinde görülüyor.
Bu itibarla“başka kültürdeki kadın algısı” sınıflaması modası geçmiş bir ayrım…

Kadının insan hakları
Küresel kadın algısı bundan böyle “kadın haklarının insan hakkı” olduğunun teslimi...
Türkiye’nin de taraf olduğu 1995 Pekin Kadın Konferansı ve Pekin Deklarasyonundan beri bu böyle.
Uygar dünyanın “kadın algısı” son yirmi yıldır görece “kültürel değerlendirmelerle” değil, “nesnel insan hakları” bağlamında ele alınıyor.
“Yaşam” ve “güvenlik hakkı” başta olmak üzere, “cinsler arası eşitliği sağlamak” kadının doğal insan haklarına giriyor.
Kadını etkin biçimde şiddetten korumak dolayısıyla, kültürle kayıtlı bir keyfiyet değil.
Cumhurbaşkanının “Başka kültürdeki kadın algısıyla kadına karşı şiddet mücadelede netice alamayız!” mealindeki sözleri, bu nedenle benzer pek çok konuda öne çıkarttığı popülist, ideolojik retorikle sınırlı.
Devlet, “kültür algısı”ndan bağımsız olarak kadını şiddetten her şekilde korumakla yükümlü.
Cumhurbaşkanımızın, Türkiye’nin imzalamasıyla övündüğü İstanbul Sözleşmesi’nin gereği de bu.
“Cihan liderliği”, “kültürel algılar” peşinden koşmakla değil “değişimin öncülüğünü üstlenmekle” oluyor.
Cumhurbaşkanı iddia ettiği gibi “kadına şiddetle mücadeleyi” önemsiyorsa; bu köhne “fıtrat” yaklaşımlarını bırakıp taraf olduğumuz uluslararası anlaşmaların, sözleşmelerin, konferansların, deklarasyonların içeriğine bakmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları