‘Salman Doktrini’

08 Nisan 2015 Çarşamba

Türkiye ‘Cumhurbaşbakanı’nı ağırlayan İran’da reformcu Şehrvend gazetesi, Erdoğan burnunun ucunun ötesini göremiyor, fakat biz Türkiye’yle stratejik çıkarlarımızı korumalıyız” diye yazmış. Bu gidişle İran dünya güçleriyle nükleer anlaşmaya çok yaklaştı, diye dövünen bizim yandaş medyadaki aklıevvellerin olmayan akılları daha da karışacak. İranlılar ülkeler arasındaki ilişkileri “aşk/nefret ilişkisi” diye algılamıyorlar. Nükleer anlaşma yapılır da uluslararası yaptırımlar kalkarsa, sonuçlarının bal gibi Türkiye’ye de yarayacağını biliyorlar. Türkiye ile İran dediğimiz bir nevi Avrupa’nın “Fransa ile Almanyası”. Geçen haftaki yazıda izah ettiğimiz üzere bölgenin iki olmazsa olmazı…

***

İranlılar “Cumhurbaşbakanı”nı dün bu zihniyetle ağırladı. Türkiye’de artık mezhepçi faşizan bir kliğin sövüp saymasına malzeme vermenin ötesinde sadece dünyanın dönüp Türkiye’deki bu mezhepçi damara bakmasına hizmet edecek şekilde “esip üfürülmesine” rağmen… İran yönetimi, milletvekilleri ve ileri gelenlerin “İran ulusuna hakaret edenlere kırmızı halı sermeyelim” çağrılarına aldırmadı. Ziyaret 2 günlük planlanıyordu, artık Tahran’da bir “sakatlık olur” kaygısıyla mı bilinmez “günübirliğe” dönüştürüldü, o kadar. Sadabad Sarayı’nın önünde ay-yıldızlı bayrak taşıyan at da gezdirildi, yere serilen kırmızı halı “toza toprağa” de nispet süpürüldü.

***

Henüz perde arkasını bilmiyoruz. Geçen haftaki “İran’ın bölgedeki etkisine tahammül mümkün değil”, “IŞİD’in çıkarıldığı yere Şia yerleşiyor”, “İran Suriye, Irak ve Yemen’den çıkmalı” temalı retorik, görünüşte yerini “Irak ve Suriye’de birlikte ateşi dindirmeye” bıraktı. “Cumhurbaşbakanı” şöyle buyurdu: “Kim öldü? Müslümanlar. Beni ne Şii ne Sünni ilgilendirir. Ben Müslüman öldü diye bakarım... Bizim bir araya gelerek, müzakere yaparak kana, ölüme son vermemiz lazım. Birbiriyle vuruşanları bir araya getirelim. Ne kadar arabuluculuk yapabiliyoruz, buna bakalım.”
Acıklı belki ama bu İran’ın başından beri Suriye’deki pozisyonu. Son dönemde de Suudi monarşisinin peşine taktığı Sünni blokla saldırdığı Yemen’deki duruşunu yansıtıyor. Maalesef Türkiye’nin değil. Bu retorik en iyi niyetle manasını olsa olsa Türkiye’nin İran’a doğalgaz bağımlılığında yahut bu gazı daha ucuza alma arzusunda bulabilir, daha ötesi değil.

***

Peki, bölge liderliği iddiasını Obama’ya nispet sonu pek meçhul “militarist macerasıyla” taçlandıran Suud’un “tamamlayıcı” ortağı kim? Türkiye! Ne manidar ki, “Cumhurbaşbakanı” Tahran’a gitmeden evvel sarayında Suudi İçişleri Bakanı ve veliaht vekili Prens Nayef’i ağırladı. İnsanın aklına kaçınılmaz olarak Suud’un “Salman doktrini” diye andığı bölge perspektifinin görüşüldüğü geliyor.
Ben kaçırmışım, Suudi yönetimine danışmanlık da yapmış emektar Suudi gazeteci Jamal Khashoggi’nin geçen hafta El Arabiya’daki yazısında hayli detay var. Khashoggi, Yemen saldırısının Riyad’ın ABD’yi artık “dikkate almayacağının” göstergesi saymakla kalmıyor, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’a atfen aktardığı cümlelerle, bölgede ABD’ye rağmen “kendi işini görecek” ülke olarak Türkiye’yi saymış.

***

Khashoggi her yerde! Britanyalı gazeteci Patrick Cockburn’ün aktardığına göre, İran’la nükleer çerçeve anlaşması öncesi Suriye’de kuzey ve güneyden artan cihatçı saldırıların arkasında Türkiye ile Suudi Arabistan var. İdlib’in, El Kaide’nin Suriye kolu Nusra Cephesi liderliğindeki radikal cihatçılarca ele geçirilmesinde Suudi- Türkiye derin işbirliğini anan Khashoggi, New York Times’a “Türk ve Suudi istihbaratları arasındaki işbirliği hiç bu kadar iyi olmamıştı” buyurmuş.
Kıssadan hisse... Siz bakmayın Tahran’daki kırmızı halıların süpürülmesine. “Cumhurbaşbakanı”nın Tahran ziyaretine buradan bakın…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları