Aydın Engin

23 ve 24 Nisanlar Fırsattır, Kullanılmazsa Yazıktır

23 Nisan 2015 Perşembe

Biliyorsunuz, yarın 24 Nisan.
Sanırım yine biliyorsunuz 24 Nisan, dünya, hele hele Türkiye’nin yakın tarihi için çoooook önemli bir yıldönümüdür.
Tabii içinizde benim gibi milli hisleri zayıf olanlar hemen şeyi hatırladı… Eee, şeyi… Sözde Ermeni, sözde soy, sözde kırımının, sözde 100., sözde yıldönümünü… Hani şu 24 sözde Ermeni, sözde aydınının İstanbul’da tek tek toplanıp bir daha dönmemek üzere sözde sürgüne, oradan da sözde ölüme yollandıkları günün yıldönümü.
Ve tabii yanıldılar…
Milli hisleri daha güçlü olanlar ise belki de Çanakkale Savaşları’nın en kanlı sayfalarından biri olan Anzak çıkarmasını, o sırada yaşanan göğüs göğüse süngü savaşlarının 100. yıldönümü olduğunu düşündü.
Onlar da yanıldı. Ben de öyle sanıyordum ama tarihçi ve tarih titizi Ayşe Hür arkadaşım hemen düzeltti. O çıkarma, o çıkarmanın püskürtülmesi, o ürkütücü süngü savaşları 24 değil 25 Nisan günü olmuş…
Yani 24 Nisan üstüne her kafadan ayrı bir ses çıkıyor…
Bu durumda “24 Nisan neyin yıldönümüdür ve neden kutlanmalıdır” sorusunun cevabını ondan bundan değil büyük Türk büyüğü, düşünür, siyasetçi, tarihçi sayın (ya da saymayın) Recep Tayyip Erdoğan’dan öğrensek daha doğru olacak.
Oldum bittim 18 Mart’ın Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü olarak kutlandığını bilirdik. Yanlışmış. Onun sayesinde öğrendik. 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı’nın yıldönümüymüş.
24 Nisan ise… (Sakin olun. Dilinizin ucuna geleni hemen söylemeyin. Tamam mı? Sakin misiniz? İyi. Devam ediyorum), Evet 24 Nisan ise Çanakkale Kara Savaşı’nın yıldönümü imiş.
24 Nisan’da Çanakkale’de kara savaşları tamamen bitmiş mi? Hayır.
Başlamış mı? O da hayır.
Peki o gün savaşın kaderini belirleyen bir olay mı yaşanmış? Hayır.
Eee?
Eee’si yok. Büyük Türk büyüğü Tayyip Erdoğan 24 Nisan’ın böyle kutlanmasını münasip görmüş. Bu amaçla dünya liderlerine “23 Nisan’da İstanbul’da olun, 24 Nisan’da Çanakkale’ye gideceğiz, kutlama törenleri yapacağız” diye davetiye yollamış. Aksilik bu ya, pek çok dünya liderinin takvimi o günlerde doluymuş. Birçoğu 24 Nisan’da -nedense- Ermenistan başkenti Erivan’da olacaklarmış. O yüzden Tayyip Erdoğan’ın davetine “Dünya Liderleri 2. Ligi”nde oynayan bir ekip katılacak…
Devam edeyim mi?
Bence etmeyeyim. Bugünlerde bir “Erdoğan savcısı”na ifade verip ardından bir “Erdoğan yargıcı”nın karşısına dikilmek istemiyorum. Oysa Tırmık’a yukarıdaki gibi devam edersem bu kaçınılmaz olacak. Hatta sizin bile öyle bir Tırmık okuduğunuz için başınız belaya girebilir.
Mizahın iyisi de kötüsü de tehlikelidir. Bu iktidar döneminde ise çok tehlikelidir.
O yüzden burada keseyim…

***

AKP baş elebaşısının 24 Nisan’ı Çanakkale Savaşı’nda anlamlı bir günün yıldönümüne denk geldiği mavalı ile düzenlediği kutlama etkinlikleri basit ve masum bir “molla hilesi” değil.
Bu kafayı, bu zihniyeti daha derinlerde aramak gerek.
23 Nisan 1920’de temeli atılan Türk ulusdevletinin emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı verdiği ilerici yüzü ile milliyetçiliğin sürekli düşman arayan ve düşman yaratmadan varolamayan karanlık yüzü sürekli birbiri ile çelişerek, biri ötekini etkisizleştirmeye, sulandırmaya çabalayarak yürüdü. Ağır basan hemen her zaman milliyetçi yüzü oldu. Daha 1923’te İzmir İktisat Kongresi’nde “Türkiye Cumhuriyeti’nin iktisadi siyaseti teşebbüs-ü şahsi (=özel teşebbüs) esasına dayanır” ilkesini benimseyerek Doktor Hikmet Kıvılcımlı’nın bilgece deyimi ile “devlet fideliğinde kapitalist yetiştirme”nin kapısı aralandı. Ardından İttihat Terakki’nin Anadolu’yu Türkleştirme, Anadolu sermayesini de Türkleştirme siyaseti benimsendi ve inkârcılık resmi devlet politikasına dönüştürüldü. 1938 Trakya’daki Yahudilere yönelik saldırılar, 6-7 Eylül’de, ardından 1964 ve 1974’te Rumların tasfiyesi aynı uğursuz sürecin halkalarıydı…
Recep Tayyip Erdoğan bu zihniyetin günümüzdeki en parlak temsilcisidir. “İslami referansları mı, milli referansları mı daha baskın” sorusu, olsa olsa “Hem o, hem o” diye cevaplanır. Vahşi kapitalizmi onun kadar pervasız savunan bir ikinci siyasetçi ortalıkta görünmüyor.
O yüzden onun 23 Nisan’ı da, onun 24 Nisan’ı da bugün böyle kutlanıyor. Başka türlü söylersek “kutlama” sözcülüğüne ayıp ediliyor…
Oysa hem 24 Nisan 1915, hem 23 Nisan 1920 hepimiz için yakın tarihimizi yeniden değerlendirme, yüzleşme, hesaplaşma, özeleştiri yapma, “Nerede neden yanlış yapıldı” sorularına cevap arama, suçu tanımlama, suçluyu gün ışığına çıkarma için pek değerli fırsatlar sunuyor.
Görünen o ki bu fırsatlar bu yıl da heba ediliyor…
Yazık…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları