Zorlu Center’da iki dinleti

08 Ocak 2014 Çarşamba

>Dinletiyi etkileyen bir başka etken: Yeni tanıştıkları Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nin akustiği. Aslında ilk gezdiğim günden beri hayran kaldığım, kendimi New York’ta sandığım müthiş bir salon. Ama doğal akustiği yok! Umarım en kısa zamanda bir senfonik orkestra için akustik akordu yapılır, sahne ışıkları daha özenle kullanılır.

AKM boşaltıldıktan sonra İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi evsiz kalmıştı. Opera ve baleye Kadıköy’deki Süreyya Operası salonlarını açtı. Ama yalnızca küçük ekipli temsiller sahnelenebilmekte. Orkestra yönetimi ise İstanbul’daki salonları araştırıp birkaç ayrı noktada karar kıldı. Prova yaptıkları mekânla konser verdikleri yerlerde ortam farklı olduğu için zorluk yaşıyorlar. Onları hiç bırakmayan sadık dinleyici de her hafta peşlerinden İstanbul’un ayrı noktalarına gidiyor. İDSO’nun İstanbul kültüründe kemikleşmiş bir yeri vardır. Ben, topluluğun kurucusu Cemal Reşit Rey gibi düşünüyorum ve ilk Şehir Orkestrası’nın kuruluşunu 1944’ten başlatıyorum. Oysa senfonik kişilik bulmasını 1945 olarak kabul edenler de var; kadrolarının devlete bağlanmasıyla bir devlet orkestrası oluştuğunu düşünüp kuruluş tarihini 1972’den başlatanlar da. Ama madem Cemal Reşit ilk tohumları bir yaylı sazlar orkestrası olarak ilk coşkuyu yaşattı, bu yıl İstanbul’un ev sahibi orkestrası 70. yılını kutluyor demektir.
Geçen akşam yeni açılan Zorlu Center’ın debdebeli salonunda Türkiye’nin klasiği olmuş bir solist, İdil Biret, Rahmaninov’un güzelim 3. konçertosunu çalıyordu. Konserin İtalyan şefi Stefano Mazzoleni’yi hiç tanımıyorduk. Senfonik karakterdeki konçertoda ne yazık ki orkestrasına hâkim olamadı, solistle uyum sağlama sorunları yaşadı. İkinci yarıdaki Kodaly’ın Galanta Dansları ve Stravinski’nin Ateşkuşu’nu ezbere yönetti. Ama bir başka etken daha vardı dinletiyi etkileyen: Yeni tanıştıkları Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nin akustiği. Aslında ilk gezdiğim günden beri hayran kaldığım, kendimi New York’ta sandığım müthiş bir salon. Ama doğal akustiği yok! Umarım en kısa zamanda bir senfonik orkestra için akustik akordu yapılır, sahne ışıkları daha özenle kullanılır. Zira İdil Biret’in yılların birikimi deneyimiyle götürdüğü performansın ardında orkestra neredeyse hiç duyulmadı.
Zorlu Center’da bu hafta izlediğim ikinci etkinlik Carl Orff’un Carmina Burana adlı kantatıydı. Şef Rengim Gökmen’in son derece kontrollü ve ezbere yönettiği yapıtta ortaçağın gizemi kadar dünyasal nüktelerin karşıtlığı da kendini gösteriyordu. Bariton Kevork Tavityan deneyimiyle komik-dramatik deyişi sergiledi. Tenor Erdem Erdoğan’ın ses rengine hayran kaldım. Nazlı Deniz Boran kristal sesiyle tınladı. Gökçen Koray’ın korosu yapıtın başrolündeydi. Çocuklar korosu son derece disiplinliydi. Her zaman nitelikli yorumuyla övgüye değen opera orkestrası, başkemancıları Samoylenko ile yine alkışlarımızı topladı. Bu kez orkestra koroyla birleştiği için salonda hiçbir akustik yardım olmasa da sesler duyuluyordu. Carmina Burana’dan ayrılırken yüzümde bir tebessüm vardı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları