Yangın yeri!

06 Mayıs 2015 Çarşamba

Bu aralar çok geziyorum, bir baktım bir ay içinde Adana, Çorum, Tunceli (Dersim) ve Kahramanmaraş’a gitmişim. En son Kahramaraş’taydım. Seçimin nabzını tutmak için. Ama önce dostlarımın bana ısmarladıkları “kırmızı biber” paketlerini yaptırmak için, dünyanın en güzel dükkânlarından birine giriyorum. Bin bir çeşit tatlı sucuk, bin bir çeşit lokum ve bin bir çeşit kırmızı biber! Doğrusu bıraksalar akşama kadar orada vakit geçirebilirim. İnanılmaz bir renk ve lezzet çeşidi. Ne yazık ki kendimi sokaklara vurmak zorundayım, hemen siparişlerime geçiyorum. Siparişlerimi canı gönülden hazırlamaya başlayan gencecik bir adama “Burası sizin mi” diye soruyorum. Genç adam, yüzünde buruk bir gülümseme, “Ben burada işçiyim” diyor, “aslında ben orman mühendisiyim, ama iş olmadığı için burada çalışıyorum.” İşte o anda dükkândaki bütün renkler siliniyor ve dolaştığım, girip çıktığım her yerde beni bulan dev bir sorun “işsizlik, özellikle de genç işsizliği” her yeri bir yangın yerine çeviriyor. Evet işsizlik; bu güzel ülkede yaşayan insanlar iş istiyorlar, ama iş yok!
Tuzu kuru, yazdıkları ve söyledikleri mahalle kahvesindeki sohbetlerden öteye geçmeyen pek çok sözüm ona uzman, çeşitli televizyon programlarında sürekli konuşuyor, “çözüm süreci”,“başkanlık”, “HDP barajı geçer mi geçmez mi?” Vallahi evine sadece ekmek götürmek isteyen büyük çoğunluk bunları hiç dert etmiyor.
Hayat Bilgisi dersinden sınıfta kalmış çocuklar

Dert başka. Şimdi benimle bir yolculuğa çıkın... Biraz sarsıcı olacak. Ne yapalım ki gördüklerim de sarsıcı. Başlayalım bakalım:

Bir aile düşünün, bütün birikimlerini çocukları için harcamış, yememiş içmemiş iki çocuğunu okutmuş. Biri bilgisayar mühendisi, öteki makine mühendisi olmuş. Aile mutluluk yaşamalı öyle değil mi? Hayır o aile mutsuz; çünkü bilgisayar konusunda uzmanlaşan büyük oğul bir türlü iş bulamıyor, makine mühendisi olan küçük oğlan bir yıldır iş aradıktan sonra her şeyden elini eteğini çekmiş, bütün bir gece bilgisayar oyunları oynuyor ve bütün bir günü uyuyarak geçiriyor. Annenin en büyük korkusu, oğlunun bir gün sessizce intihar etmesi. Bu nedenle akşamları sık sık uyanıp oğlunun yattığı odanın kapısına gidiyor ve büzülerek içeriyi dinlemeye çalışıyor.
Evinde bir tas sıcak çorba olsun diye, kocasını kahveye gönderdikten sonra seks işçiliği yapan bir kadının hikâyesini de anlatmak istiyorum. Kocayı kahveye, çocuklarını okula yollayan 35 yaşında bir kadın, evinde, seks yapmak isteyen erkekleri kabul ediyor. Evinde! Çünkü otel parasıyla uğraşmak istemiyor. Ve vizitesi elli lira! Ve iş bittiğinde, çarşafları hemen yeni aldığı çamaşır makinesine atıyor, evi silip süpürüyor ve aptes alıp namaz kılıyor, Tanrı onu affetsin diye... Bu durum koca tarafından da biliniyor, ama para geldiği sürece kimse bunu duymuyor, görmüyor…
Şimdi başka bir hikâyeye geçiyorum, bu anlatacaklarım, benim hep yüreğimi sıkıştırır, kötü olurum. O İstanbul’un en ünlü caddesi Bağdat Caddesi’ne yakın bir apartmanın kapıcısının kızı. Olağanüstü güzel, ama annesinin bütün çabalarına rağmen liseyi bitirdikten sonra okumadı. Ünlü bir markanın caddedeki dükkânında tezgâhtar olarak işe başladı. Ama ne yapalım ki çok güzel ve caddenin parıltılı hayatını fazlasıyla seviyor. Sonra ne oldu? Şimdi zengin bir adamın metresi... Başka şansı yoktu, o artık o parıltılı hayatı gördükten sonra köyünden bir delikanlıyla evlenemez ve onun beğendikleri de ona nikâh kıyamaz.
Peki, aile ne yaptı? Hiç ses çıkarmadılar, çünkü zengin bir adamın metresi olan kızları her ay eve bin lira gönderiyor, ardındaki kız kardeşleri okusun, aile parasal açıdan daralmasın diye. Size bir hikâye daha.. O, en iyi okullarda siyaset bilimi okumuştu, Afrika’larda yoksulluk üstüne çalışmıştı. Şevkle ülkesine döndü ve bildiği alanda çalışmak istedi. Tam iki yıl sınavlara girdi ama nedense hep “başarısız oldun” dediler. Sonradan anladı ki o bir asiydi, gerçekleri konuşmaktan çekinmiyordu ve doğrusu bugünün Türkiye’sinde onun gibi düşünenlere iş yoktu. “Lanet olsun” diyerek kendini uyuşturuculara vurdu.
Vay canına, acayip umutsuz hikâyeler yazmışım, ne yapalım ki “hayat bilgisi dersinde sınıfta kalan çocuklar ” * benim derdim.
*Ece Ayhan.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları