‘Bedri... Kafamı kızdırmasın!’

28 Mayıs 2015 Perşembe

Başlığa bakıp herhangi bir Bedri’nin kafamı kızdırdığını sanmayın! Şu anda hiçbir Bedri benim kafamı kızdıramaz... Çünkü mest olmuş bir durumda kucağımda dev bir eserle yaşıyorum günlerdir...
Türkiye’nin koskoca edebiyat, resim, sanat tarihi hazineleri avucum içinde, parmaklarımın ucunda, çevirdiğim sayfalarda... Evet bu kitap bir hazine... Adı “Biz Mektup Yazardık.” “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar...” Hayır hazine değil büyülü bir dürbün bu... Çevirdikçe renkleri, müziği, tonalitesi, duygusu, ritmi değişiyor.

Biz Mektup Yazardık
İş Sanat’ta Bedri Rahmi ve Eren Eyüboğlu’nun gelini Hughette Eyüboğlu’nun hazırladığı sergiye eşlik eden kitabın editörü Rûken Kızıler. Sergi olağanüstü başarılı, girdiniz mi çıkmak istemiyorsunuz. Ama kitap elinizin altında: Sergide gözden kaçırdığınız bir sözcük, aklınıza takılan bir ayrıntı, sizi düşündüren bir tümce, bir ima, bir renk, bir imza... Aklınızdan geçenler ve geçmeyenler elinizin altında...
Mektuplar ve zarflar... Aşklar, kavgalar, yakarışlar, özlemler, kıskançlıklar, tartışmalar, eleştiriler, yorumlar, değerlendirmeler, dedikodular, kızgınlıklar... Hepsi, hepsi ve daha neler neler... 1930’lardan 1974’e kadar mektuplar aracılığıyla sihirli bir yolculuk...

Bedri Japonca mı konuşur
“Haziran 1948.
Gelelim kitap (Karadut) hakkında düşündüklerime. İkidir ısrarla kanaatlerimi yazmamı istediğin için ve sırf sen okuyasın diye bunları söylüyorum: (....)
Bence bütün bunlar tashihi gayet kolay kusurlardır, fakat asıl önemli olan şey, yukarıda da söylediğim gibi kitaptaki muhteva fakirliği. Hasılı Bedri’nin bundan evvelki kitabına göre bu kitabı zayıf... (..) Oğlanın şöyle bir silkinmesi, kendi konuştuğu Türkçeyle ve biraz daha zahmet çekerek yazması gerekiyor sanıyorum (...)”
Nâzım Hikmet’in Sabahattin Eyüboğlu’na yazdığı mektuptan bu satırlar...
Durun bitmedi: 28 Haziran 1948 tarihli bir başka mektupta yine uzun uzun şiir tartıştıktan sonra Nâzım sözlerini şöyle noktalıyor:
“Bu mektupta şiir bahsi bu kadarlık. Kafiyeyi gelecek sefere konuşuruz. Fakat Bedri’nin ‘daha iyi şeyler meydana getiremem acizim’ demesine fena halde içerledim. Ya bunu bir çeşit sitem diye söylüyor, yahut neler becerebileceğine -gayet ciddi ve soğukkanlı konuşuyorum- sahiden de aklı ermiyor. Bedri’deki şair kumaşı halis Bursa ipeğidir. ‘Türkçeyi bilmiyorum’ da ne kelime? Bedri Japonca mı konuşur? Sadece tembel. Tembelliğine bahane bulmasın, kafamı kızdırmasın!
Nâzım Hikmet” Nâzım, eleştiri oklarını sadece Bedri Rahmi’ye değil, Yahya Kemal’den Aragon’a herkese yönlendiriyor...

Ruhumu okşayan mektuplar
Tanpınar, Fikret Muallâ, Âşık Veysel, Orhan Veli, Necip Fazıl, İbrahim Çallı, Andra Lhoté, Fahrünisa Zeid, Abidin Dino, Reşat Nuri, Cemal Tollu, Nurullah Berk, Arif Kaptan ve daha nice isimler... Muhteşem bir geçit töreni!
“Hey Reis Reis!
Finduk fıstık olur mu/ Ateş yastık olur mu/ gittin mektup yazmadın/ Böyle dostluk olur mu?” diye başlayan Adalet Cimcoz...
Ve feryat figan bir Aliye Berger mektubu:
“Bedri Rahmi!! Nerelerdesin! Ne işkenceler geçti başımdan! İnsan bir tek defa bre eski Arkadaş Alioşa öldün mü, ölmedinse (?) genç çiçeklerle gezer olsan da başını küçük mutfağımın penceresine doğru kaldırıp - alo! alo! yahu şurada galiba bir sanatkâr yaşıyordu ??? deyip bir de başını semaya doğru kaldıramaz mısın???”
(Narmanlı Han’ından söz ediyor. Biri alt kattaki atölyede, öbürü üst kattaki dairede otururdu.)
Daha binlerce örnek verebilirim. Ama Ernestine’in (Eren Eyüboğlu’nun) dediği gibi, “Ruhumu okşayan iki mektubunuzu birden aldım…” deyip bitireyim. Anlaşıldı bu yaz yüzlerce mektuba yeniden yeniden döneceğim...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları