Suriye sınırı ve yeni sömürgecilik

04 Temmuz 2015 Cumartesi

Son Milli Güvenlik Kurulu bildirisinde “bölgenin demografik yapısının değiştirilmesine yönelik eylemlerden duyulan endişe” dile getiriliyor. Sanki, AKP’nin dışa bağımlı, mezhepçi dış politikası, bölücü terör örgütünü güçlendirici siyaseti sayesinde Irak sınırının ardından Suriye sınırı da karışmamış gibi...
Yakın zamana değin bölgenin en güçlü laik, demokratik ulus devleti olan Türkiye, AKP’nin yıkıcı iktidarı sonucu komşularına örnek olması gereken bu özelliklerinden sıyrıldı. Ardından da yeni sömürgecilerin bölgeyi mezhep ve etnik köken temelinde yeniden kurgulama girdabının içine itildi.
Çevremizdeki gelişmeleri yakından izleyen emekli Tuğgeneral Ali Er, bu görüşe katılanlardan.
Kendisiyle yaptığımız söyleşide Ali Er, Suriye sınırı için 1995’te başlatılan “Sınır Fiziki Güvenlik” tasarımını tamamlamayan AKP iktidarının “denetimi sağlanamamış sınır bölgesinde çatışmaların tarafı ve teşvikçisi olmasının” sorumsuzluk olduğunu vurguladı.
Ali Er’e, konuya ilişkin olarak “Hem IŞİD’i, hem de PKK’nin (PYD) yaratılma koşullarını hazırlamış olan ABD’nin temel tutumu nedir” sorusunu yönelttik.
Ali Er’e göre, bölgedeki temel çıkarları ve güvenlik kaygılarını, özellikle İslam ülkelerindeki yetersiz ve demokratik olmayan yönetimler ve geri kalmışlık düzeyi ile ilişkilendiren ABD kendisine yeni küresel güvenlik görevleri yarattı. Bunun için “Önleyici Saldırı” ve “Başarısız Devletler” gibi yeni kavramlara dayanan müdahale gerekçeleri üretti. Başta NATO olmak üzere uluslararası örgütlerin stratejilerinde de yer alan bu iki kavramı, kendilerini “isteksiz emperyalistler” olarak tanımlayan Batılılar, Irak ve Libya’da kullandılar.
Irak’taki harekâtın arkasında; enerji kaynaklarının kontrolü, pazarlara ulaşım güzergâhlarının güvenliği, stratejik rakiplerin bölgeye yerleşmesinin önlenmesi yatıyordu. Libya harekâtı da, Pakistan’ın Gwadar Limanı’nı petrol ithal limanı olarak kullanan, Somali açıklarına donanma gönderen, Aden Körfezi’nde deniz üssü arayan Çin’in Afrika’daki stratejik adımlarına bir yanıttı. Aynı zamanda İran’a yönelik politikaların da ilk adımı olmuştu. 2007’de kurulan Afrika Komutanlığı ise ABD’nin bu kıtaya ilgisinin kanıtıydı ve ABD için bölgede İsrail’e doğrudan tehdit olabilecek askeri oluşum ve politik güç odaklarının kontrol altında tutulması zorunluydu.
Ali Er; IŞİD, PKK ve PYD’nin işte tam da bu noktada devreye girdiği kanısında:
“PKK, 2009’da Obama Irak’ta çekilme kararını açıkladıktan sonra gözle görülür bir şekilde tırmanışa geçti. Çözüm sürecini de bu bağlamda görmekte yarar var.
İran’a yönelik her adımda Irak, İran ve Körfez ülkelerinin petrol kaynakları ve ihraç limanlarının doğrudan İran tehdidi altında kalacağı aşikârdı. Bu nedenle, İran’ı desteklemesi en muhtemel Arap lideri olan Kaddafi devre dışı bırakıldı ve olası bir petrol krizini derinleştirebilecek kaynaklar kontrol altına alındı.
Nasıl olduysa Libya’da inisiyatif koalisyon güçlerine geçtiği günlerde, Suriye’deki olaylar tırmanmaya başladı. Mısır’a benzer bir şekilde, ‘kötü çocukların’ yerine onların deyişi ile ‘bizim çocukların’ muhatap alınabileceği bir değişim hayata geçirildi.
Suriye’deki gelişmeler Irak petrollerini, her ne olursa olsun Akdeniz’e ulaştıracak koridora zemin hazırlıyor. Türkiye de kendi ayağına kurşun sıkıyor.
Obama’nın Milli Güvenlik Strateji Belgesi, elini bulaştırmadan bölgesel maşaları/taşeronları kullanmayı öngören bu politikayı açıkça ifade ediyor. Yerel aktörleri birbiri üzerine sürerek büyük resmin oluşmasını sağlıyor. IŞİD ve PYD/PKK ana aktörlerdir. Türkiye de ateş çemberinin içine çekiliyor.
Bu tavrın arkasından acaba Obama, Erdoğan’dan bir şeyler karşılığında veya tehditle Türk askerini Suriye’ye sokmasını mı istiyor sorusu da insanın aklına gelmiyor değil… Çünkü nereden bakarsanız bakın, TSK’nin Suriye’de harekâtı açıkça savaş ilanıdır. Türkiye girer, ama kolay kolay çıkamaz , bütün terör örgütlerini kendi içine çeker.”
Ali Er ile söyleşimizin kalan bölümü pazartesiye...

Kalıt
Eski CHP milletvekillerinden Rahmi Kumaş, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunarak Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’nu derneklikten çıkarıp devlet dairesi kimliğine dönüştüren anayasanın 134. maddesi ile buna dayanılarak çıkarılan yasanın ilgili maddelerinin yok sayılmasını istedi.
İmam nikâhını kabul etmiş bir Anayasa Mahkemesi, Atatürk’ün kalıtını yerine getirir mi acaba?
İzleyip göreceğiz...

Üç olasılık
Meclis Başkanlığı seçimi sonrası olasılıkları bir kez daha gözden geçirelim:
1- Ahmet Davutoğlu’nun da istediği belirtilen AKPMHP koalisyonu.
2- MHP destekli AKP azınlık hükümeti.
3- Hükümetin kurulamaması üzerine eylül ayında toplanacak AKP Kongresi’nde Abdullah Gül’ün genel başkan seçilmesinin ardından kasım ayı sonunda erken seçime gidilmesi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları