Kendine Ait Bir Mezar

31 Ocak 2012 Salı
\n

\n

\n

\n

\n

Yakınlarından biri birdenbire ortadan kaybolan kişi ne yaşar? Önce telaş, kaygı, bekleyiş. Ardından inanmazlık, bilinmezlik, umut, zorlu bir arayış süreci ve yorgunluklar. Dinmeyen gözyaşları. Kahredici bir umutsuzluk ve acı. Kaybolan birinin öldüğüne inanabilmek çok uzun sürer. Başına gelen felaketi bilmemek deli eder insanı. Geride kalan bir ses, işaret, ipucu ve uzanacak yardım elini özler yıllarca. Oğlu, kızı, eşi ya da kardeşi bir biçimde -devlet iradesiyle- gözaltına alındıktan sonra kaybolmuş olanların acısı ise bütün hukuk kapılarının duvar oluşuyla isyana dönüşür. O korkunç arayıp sorma sürecinde geri dönülmez, belalı bir kaybolma öyküsü içinde yer almaya hiç kimse gönüllü olmaz. Olan olmuş, diller susturulmuş, tutanaklar silinip yok edilmiştir. Sert bir ret, inkâr, korkulu ve tehditkâr bakışlar vardır başvurulan her yerde. Kokular, sesler, sezgiler egemen olur iz sürenin ruhuna. İdrar, beton, nem kokan hücreler. İzbe, kan-tuz-elektrik kokan işkence odaları. Morg, mezarlık, bataklık imgeleri. Bir insanı gizlice -kim bilir nasıl- yokluğa taşımış her şey, herkes, her yer. \n

\n

Kasıtla, zorla kaybedilmiş birini aramanın sonu yoktur. Kapılar bir bir kapanıp umutlar boşa çıktıkça, resimler, gölgeler kalır belleklerde. Kırda bir yemek, son sözler, son gülüş. Kucaklaşmaların sıcaklığı kalır tende, buruk özlemi. Bir insanı vedasız, buharlaşmışçasına kaybetmek, hayatının onunla geçen bölümünü de kaybetmektir. Öfke dik tutsa da yıkım kaçınılmazdır. Neden sonra çaresizlik, hayal kırıklığı ve acı sınırlarını aşarak acıklı bir razı oluşa dönüşür; Ziyaret edilecek bir mezarı olsaydı hiç değilse, adı yazılı bir taş…” Ama nasıl! Kanlı av dönemlerinde, bir ülke halkının geleceği, özlemleri acımadan katledilmiş ve karanlık emellerle canlarına kıyılanlar aceleyle kazılmış çukurlara rastgele, üst üste atılarak gözlerden saklanmıştır. \n

\n

***\n

\n

Faili meçhullerle, yargısız infazlarla yok edilen insanlarımızın kemikleri, cinayetlerin üzerindeki toprak kalktıkça ortaya çıkıyor. Biz suspus olmuş uyurken birileri Türkiyeyi kayıplar mezarlığına dönüştürmüş meğer. İnsan Hakları Derneğinin olası toplumezarlar haritası tüyler ürpertici. Diyarbakırda bulunan kafatası sayısı her gün artıyor. Tepki yok, sessizce dizi film izliyoruz sanki. Uygar bir ülkede toplumu ayağa kaldıracak vahşet rahatsız etmiyor çoğunluğu. Duyarsızlık ve kanıksama beyinleri teslim almış. \n

\n

Yargısız infazın hukukta yeri yok. -Bu ülkede ne zaman hukuk oldu ayrı soru- ama devletin vatandaşını kontrgerilla eliyle öldürüp toplumezarlara doldurması savaş suçudur ve etiğe, kültüre, dine aykırıdır. Hiçbir din ve kültür ölülerine saygısızlık ve işkenceyi kabul etmez. İnsanlığa yapılmış saldırı sayar. Buna sessiz kalmak, gizleyip unutturmaya çalışmak mezarların yeniden örtülmesine izin vermektir. Geçmişin kanlı sayfaları açılmaz, suçlu ve sorumlular bulunmazsa bu yarı resmi-keyfi yok etmeler önlenemez. Zamanaşımına fırsat tanınmadan toplumezarların tümü açılmalı, kurbanların kimlikleri saptanmalı ve defnedilmeli ki acılı ailelerin çilesi son, kamu vicdanı bir parça huzur bulsun. Sonuçta, bu topraklarda doğmuş, adı konmuş ve yaşamış herkesin en azından kendine ait bir mezara sahip olma hakkı vardır.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 8 Ocak 2013
Burhan Günel 1 Ocak 2013
Edebiyatın Sağı Solu 25 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları