Yaşayan Lozan

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Lozan’da Musul konusu tartışılırken Türkiye Başdelegesi İsmet İnönü’nün yaptığı saptama, yaklaşık bir yüzyıl sonra bugüne ışık tutuyor:
“Eğer İngiltere hükümeti Irak ahalisini bir an için serbest bırakıp reylerini sorsarsa Irak ahalisinden işgal veya manda isteyen tek adam çıkmaz. Çünkü artık hepsi anlamıştır ki ‘himaye’, ‘medeniyet yolunda rehberlik’ gibi kelimeler ve cümleler, istilacıların elinde zaptedilen milletlerin siyaseten ve iktisaden yutulması için yalnız bir vasıtadan başka bir şey değildir.”
O günün İngiltere’sinin yerini bugün ABD ve koalisyon güçleri aldı, Irak paramparça yapıldı, Irak’ın kuzeyinde de bir Kürt mandası kuruldu. Suriye deseniz, mezhep ve etnik köken çatışmalarına battı.
Yüzyıl önceki masal, “medeniyet yolunda rehberlik”miş. Şimdiki aynı masalın adı, “demokrasi getirme” oldu.
17 Temmuz, Lozan Antlaşması ile ilgili yapılan ve anlaşmaya varılan son toplantının yıldönümüydü.
Uluslararası hukuk alanında uzman Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı ile Türkiye’nin sınırında bin bir oyun döndüren yeni sömürgecilerin Lozan’ı delmek konusundaki çabalarını konuştuk.
Lozan Antlaşması’nın halen gerçekten hayatta olduğunu belirten Pazarcı, “Ama, antlaşmayı değiştirmek isteyenlerin varlığı da yadsınamaz” dedi ve sömürgeciliğin dindirilemez tutkularından söz etti:
“Türkiye’ye yönelik arzular yalnızca Sevr Antlaşması ile sınırlı değildi. Sevr’den önce de vardı. 1. Dünya Savaşı sırasında Fransızlar ve özellikle İngilizler, Ortadoğu’yu kendilerine uygun bir biçimde düzenlemeyi amaçladılar. Ancak tutturamadılar. Amaçlarını, Sevr ile yerine getiremediler.
Aradan yaklaşık bir yüzyıl geçti, ama Batı hâlâ Lozan ile oturtulan anlayışı kırmaya çalışıyor. Bunun ilk nedeni, başta enerji kaynaklarını denetleyebilme olanağına sahip olma. İkinci nedeni de bölgede kurdukları İsrail devletini koruma güdüsü.
Yine Batı, bölgedeki Kürt hareketini izleyerek kendi lehlerine çevirebilmek için çaba harcıyor. Türkiye’nin, Lozan Antlaşması ile belirlenmiş olan sınırlarını değiştirerek, o yörelerde bağımsız ya da otonom kimi yönetimler kurmak istiyor.
Batı’nın, Ortadoğu’yu tekrar düzenlerken tek ilgilendiği konu Lozan düzeni değil. Batı, bu bölgede ayrıca İslamın radikal yöne kaymasını da engellemek ve ılımlı bir İslam anlayışına sahip bir bölge oluşturmayı amaçlıyor.”
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un, Lozan’da “Türkiye’nin imza edeceği en iyi antlaşma budur. Eğer imza etmezse, Türkiye düşünsün! Asya’nın görünmez derinliklerinde kaybolur” tehdidine karşı “Memleketimi esarete mahkûm eden bir vesikaya imza koyamam!” diyenler kurdu bu ülkeyi.
Bugün batıranlarsa, Asya’nın görünmez derinliklerine itiyorlar.

Bir uygarlık vakfı
Başımıza tebelleş olmuşların yobazlık karasını toplumun her yanına bulaştıramayacakları kesin...
Karacasu Geliştirme Vakfı var örneğin. Afrodisyas Sanat Yayınları, Afrodisyas Sanat dergisi, Aphrodisias Sanat Merkezi ile dimdik ayakta. Kız yurdu, kütüphanesi, gıda bankası ve bursları ile uygarca bir yaşam için yurttaşlara katkı sağlıyor.
Vakıf, 34 kitap çıkardı. Türkiye dağıtımlı Afrodisyas Sanat Dergisi, 52. sayıya ulaştı. Sanat Merkezi’nde de sergiler, kurslar açılıyor.
Dahası, Afrodisias antik kenti kazılarının Hadrian Hamamı bölümüne destek veriyor.
Karacasu Geliştirme ve Eğitim Vakfı Başkanı Prof. Dr. A. Ali Küpelioğlu ile Afrodisyas Sanat Dergisi Yazıişleri Müdürü Tahsin Şimşek ve arkadaşları Türkiye’nin aydınlık geleceğine ışık tutmaya devam ediyorlar.

Ruh gıdası
Kimileri, Recep Tayyip Erdoğan’a seçenek olarak Abdullah Gül’ü gösteriyorlar, hatta istiyorlar.
Turhan Feyizoğlu’nun son kitabı “Akıncılar ve Ak-Gençlik’ten AKP’ye” adlı kitabından öğreniyoruz ki, Abdullah Gül, 1969’da Necip Fazıl Kısakürek’e şu mektubu yazmış:
“İslam davasının zerre tavizsiz müdafii üstadımız’a, İslam davasının agora meydanlarında sağırların kulağını patlatacak gür seslilikte aksiyoneri Büyük Doğu Gençliği’nin ruh gıdası mecmuanızı tekrar çıkarışınızdan dolayı size minnettarlıklarımızı arz eder, hangi şartlar altında olursa olsun, hal neyi icap ettirirse ettirsin yüzde yüz emrinizde olduğumuzu bildirir, hürmetlerimizi sunarız. Yarın elbet bizim, elbet bizimdir. Gün doğmuş, gün batmış, elbet bizimdir.”
Feyizoğlu, aynı kitabında, Necip Fazıl Kısakürek’in 1949’da Büyük Doğu Cemiyeti’ni birlikte kurduğu Cevat Rıfat Atilhan ile ilgili de şu bilgiyi veriyor:
“Sebilürreşat adlı dergide ‘Amerikan güdümünde, Türkiye önderliğinde Sovyetler’e karşı bir dünya Türk İslam Birliği örgütlenmesi’ düşüncesini yaymaya çalışan emekli Yüzbaşı Cevat Rıfat Atilhan, 27 Ağustos 1951’de İslam Demokrat Partisi (İDP) adında bir parti kurdu.”
Abdullah Gül’ün “ruh gıdası”nın ne olduğunun iyi bilinmesi gerek.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları