IŞİD: ‘Uluslaşma modeli’nin iflası

30 Temmuz 2015 Perşembe

1979’da İslam âlemine “yeni bir çığır” müjdeleyen İran İslam Devrimi’nin “Vilayet-i Fakih” manifestosu ile (IŞ) İD’in “yeni çağ” açma iddiasında olan “halifelik” deklarasyonunu karşılaştırıyor Khaled Fouad Allam...
Ve çok önemli şu farka parmak basıyor: “İran İslam devrimi, Sünniler-Şiiler arasındaki ayrışmayı aşma hedefindeydi. 1979’da ve de 80’li yıllarda, Şii devrimciliği bu yüzden Sünni köktendincileri de etkiliyordu. İslam Devrimi’nden otuz beş yıl arayla gelen IŞİD halifeliği ise net biçimde Şiilere karşı. Tarihi Sünni-Şii ayrışması, Irak-Suriye bağlamında güncellik kazanarak büyüyor...
Önceki iki yazımda da bahsettiğim (28- 26 Temmuz) Cezayir kökenli sosyolog Khaled Fouad Allam “Yan Komşudaki Cihatçı: IŞİD Evimizde” adlı kitabında, karşımızdaki meselenin bugün “siyasi İslamı kimin kontrol edeceği” meselesi olduğunu söylüyor.
Konunun bir terör paradigması olmadığını, sorunsalın “siyasi İslamın hegemonyası” sorunsalı olduğunu belirten yazar; IŞİD’ı yaratan Vahhabi-Selefi İslam yorumunun tarihte bir taraftan Şiilikle ve bir taraftan da Türk modernleşmesi ile her zaman çatışmada olduğunu vurguluyor.
Kendisine karşı olan Vahhabi kökenli IŞİD’ın, siyasi oportünizm hesaplarıyla Ankara tarafından süreç içinde hoş tutulmuş olması, bu meyanda çok büyük çelişki...

Peyami Safa uzmanıydı
IŞİD hakkında şimdiye değin okuduğum en aydınlatıcı çözümlemeleri yapan Khaled Fouad Allam’ı, şahsen de tanımıştım...
Türk Batılılaşma süreci” üzerinde uzmanlaştığını bildiğim Allam, Türkiye’den kendisine Peyami Safa’nın “Fatih Harbiye” kitabını göndermemi istemişti.
Doktorasını “Türk modernleşmesi ve Peyami Safa” üzerine yapan Cezayir kökenli sosyolog, Türkiye’yi İslam dünyasının modernleşmesinde lider bir ülke görmekteydi...
Bu kişisel karşılaşmamız ve tanışmamız nedeniyle, Allam’ın çalışmalarını o gün bugün hep ilgiyle takip ederim.
Charlie Hebdo” katliamı ardından kaleme aldığı “IŞİD Evimizde” kitabı, yazık ki son çalışması oldu. Allam bu yaz başında Roma’da kaldığı bir otelde, tam ne olduğu anlaşılmayan bir şekilde ölü bulundu.
Allam’ın “IŞİD” üzerindeki son yapıtı her halükârda çok açıdan çok ilginç.
Baştaki karşılaştırmada söz ettiğim otuz küsur yıl öncesinin “radikal İslam”ı İran İslam Devrimi ile günün “radikal İslam”ı IŞİD arasındaki çarpıcı fark mesela...
O zamandan bu zamana “dil”, “din”, “mezhep”, “kimlik” farklarını birer uçuruma dönüştüren “post-modern etnik saplantılar çağı” araya girmiş...
Allam, 1989’da çöken Berlin Duvarı öncesinde bugünkü “etnik farklar” hassasiyeti olmadığını, bu yüzden ’79 İran Devrimi’nin de böyle bir derdi olmadığını hatırlatıyor.
Radikalizmin” karanlığı başka deyişle derinleşmiş.

Küreselleşme ve devlet-toplum ikilemi
Allam’a göre IŞİD, Ortadoğu’da nihayete erdirilemeyen “uluslaşma modelinin” iflasının sonucu.
Avrupa’da uluslaşma” diyor kısaca Allam; “bireyin kazanımları ve yüzyıllar süren siyasi mücadelelerin sonunda elde edildi. Süreçte din algısı; dini kamu alanından çıkaran ve kişisel alana indirgeyen biçimde değişti. Ortadoğu’da halbuki birey yok, cemaat var. Ulus devlet Ortadoğu’da Osmanlı İmparatorluğu’nun sahneden çıkmasından sonra, Batı ve Müslüman Şark arasındaki rötarı kapatmak amacıyla benimsenmişti. Ama bu yapılırken, bireysel kazanımlara sahip ‘yurttaş’ yaratılamadı. Cemaat/toplum ve devlet arasında bu nedenle hep çatışma ve karşıtlık oldu. Bu çatışma, Ortadoğu’da ulusçuluk ve köktencilik arasında daima bipolarizasyon yarattı. Köktenciler, ulusçuluğu öteden beri laikliğin taşıyıcısı olarak gördüklerinden dışladılar ve kabul etmediler. Bu tüm 20. yüzyıla yayılan bir kriz yarattı.
Allam IŞİD’ın, küreselleşme ile birlikte temelde bu kronik krize eklemlendiğini düşünüyor. Buradan devam...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları