‘Sürecin’ sonu

06 Ağustos 2015 Perşembe

Türkiye trajedi ile grotesk olanın; gerçek ve hayalin iç içe geçtiği bir yer.
Seçimden iki ay geçmiş, hükümet kurulamamış, parlamento en “magazin vekil”iyle gündemde.
AKP’nin “Dombracı” vekili; “sansasyon”, “sterilizasyon”, “senkronizasyon” sözcüklerini kafiyeleyip, “Bu kafayla kurulamaz koalisyon!” diye bir şiir yazmış…
Bu müthiş “grotesk haberi” zaplarken şehit cenazelerinin yürek yakan trajedisi ile karşılaşıyorsunuz.
Bir dede…
Yamalı pantolonu, yırtık pabuçlarıyla torununu uğurluyor.
Başbakan’ın “Vatan için evlatlarımızı feda etmeye hazırız” dediği yerde çaresiz ve sahipsiz, arayıp soranı yok…
Devlet tam kadro başka bir cenazede, yandaş bir yazarın cenazesinde boy gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Ankara’dan özel uçağı ile İstanbul’a gelmiş; tabuta omuz veriyor; kabine de neredeyse eksiksiz musalla taşı karşısında saf tutuyor.
Bir yanda zavallılığın ve biçareliğin, diğer yanda bu ülkede mezara dek fark yaratan, ayrım yapan “güç” ve “güçlülerin” fotoğrafı var.

Şehit - VIP cenazesi farkı
Tabloya bakarken İspanya’da vaktiyle tanık olduğum terör kurbanlarının cenazeleri aklıma geliyor.
İspanya kralı ve kraliçesini kabine üyeleriyle birlikte eşin, dostun, VIP gazetecilerin ve iş dünyası temsilcilerinin, soyluların cenazesinde gördüğümü hatırlamıyorum…
Buna karşın ETA’nın ülkeyi kana buladığı yıllarda Başbakan ve de Kral ailesinin, “şehit cenazelerinde” tam kadro istisnasız fire vermeden bulunduğunu gayet net anımsıyorum.
Bu fark başlı başına “devlet” ve -her kim olursa olsun- “yurttaşı”na sahip çıkan bir ülkeyle, Türkiye’deki “rejim” arasındaki mesafeyi ortaya koymaya yetiyor.
Bunları düşünürken Şirin Payzın’ın “Ne Oluyor?”unda; bizde akamete uğrayan “barış süreci” ile İspanya’daki “barış sürecini” karşılaştıran bir programa rastladım...
İspanya deneyiminden “kıssadan hisse” sonuçlar çıkaran E. Büyükelçi Akın Özçer -özetle ve mealen- “Barış sürecinin biricik mimarı Cumhurbaşkanı’na karşı tavır almakla HDP’yi bindiği dalı kesmekle” suçladı.
“Bununla HDP’nin ne yapmaya çalıştığını anlamadığını” ifade etti.

‘TOMA’lar niye alınıyor?’
Özçer gibi İspanya’yı yakından tanıyan, Madrid’de diplomat olarak bulunmuş, konu üzerinde kitaplar yazan birinin; iki örneği -içinde bulunduğumuz mevcut şartlarda!- böyle ağız dolusu yan yana getirmesine şaştım.
Neyse ki konuklardan biri eski bakan Bahattin Yücel’di ve Yücel, şu kısa saptamayla İspanya’dan ne kadar farklı bir evrende yaşadığımızı hatırlattı:
“İspanya’da bir milyon insan sokağa çıkıp ‘teröre hayır’ dediğinde bu etkili olur. Aslında bizde de bir milyon insan Taksim’e çıkıp ‘biz çözüm sürecini istiyoruz, teröre hayır’ dese; akan kan durur. Ama burada bunu yapamazssınız. İnsanlar korkuyor, Taksim’e çıkamaz. TOMA’lar niye alınıyor zannediyorsunuz? Burada, söz gelişi, bu programda böyle bir çağrı yapsanız; hakkınızda derhal dava açılır!”
Adı dahi açıkça “Türk-Kürt Barış Süreci” olarak konmamış; “çözüm süreci” diye nereye çeksen oraya giden bir muğlaklık ardında gizlenen büyük oyunun sonuna geldik.
İspanya’daki durumun aksine “kurumsal koordinatları” hiç belli olmayan, sivil toplum düzeyine indirilmeyen; Kürt sorunun “çözüm”ünden çok salt RTE’nin “başkan babalık sorununun çözümüne” dayanan “süreç”in bir göz boyamadan ibaret olduğu aslında baştan beri belliydi de… “Yetmez ama evet”çiler döneminde olduğu gibi çok sayıda aydın… tümüyle kendinden menkul “sürecin” ardına takılıp hayal kurmayı tercih etti.
Şimdi ayaklar yere değiyor.
Ama gerçekler çok sert, çok can yakıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları