ZERO ve Türkiye’nin sıfır saati

03 Eylül 2015 Perşembe

Sabancı Müzesi’nde önceki gece şık bir davetle açılan serginin sembolik ve sembolik olduğu değin o kertede düşündürücü bir adı var: ZERO yani “SIFIR!
Avrupa ve özellikle Almanya’da II. Dünya Savaşı’nın taş taş üzerinde bırakmayan yıkımı ardından doğan “SIFIR/ZERO” akımının namıdiğer adı “Geleceğe Geri Sayım” oluyor.
ZERO” hareketini fitilleyen sanatçılar, roketlerin geri sayımından etkilenmişler; Avrupa’ya yeni bir gelecek vaat eden yeniden kanatlanma yıllarında “ZERO/SIFIR”ı; “Sıfır sessizliktir. Sıfır başlangıçtır. Sıfır yuvarlıktır. Sıfır devingenliktir. Sıfır ‘ay’dır. Güneş sıfırdır. Sıfır beyazdır. Çöl sıfırdır. Gökkube sıfırdır” diye tarif etmişler.
Arkadan bu “sıfır” yaklaşımını “boş levha/ tabula rasa” gibi beyaz yapıtlara; “ay ışığını” çağrıştıran ferah ve aydınlık, “ışıklı” çalışmaları; “dinamik”... devinimli “titreşimli” eserlere dönüştürmüşler.
Totalitarizmlerin çöküşünden sonra Eski Kıta’da her şeyin sil baştan tanımlandığı, tekrar anlama kavuşturulduğu “’50’ler- ’60 lar” paranteziyle anılan ve yakın zamana dek bu parantez içinde kalan “ZERO” akımı şimdilerde ilginç bir yeniden yükseliş yaşıyor.
New York Guggenheim’da bu yıl ilk kez “ZERO” üzerinde kapsamlı bir sergi yapılmış.
O sergiyi Berlin, Amsterdam’da ses getiren başka sergiler izlemiş.
“ZERO” akımı eserlerinin değerleri son dönemde, Sotheby’s gibi müzayede evlerinde misliyle katlanmış.

Geçmişe sayım ağır basınca
Sabancı Müzesi’nin müdürü Nazan Ölçer’in hedefi on ikiden vuran seçimiyle “ZERO” İstanbul’a, dünyayla eşzamanlı bir “yeniden keşif ve yükseliş döneminde” geliyor.
“Doğa, teknoloji, insanlık” ilişkileri ve dengelerine II. Dünya Savaşı sonrasında odaklanmayı kendisine iş edinen “ZERO” akımını; yeni bir yüzyıl başında, bu ilişkileri “yeni gelecek” bağlamında betimlemek dürtüsüyle Batı’nın gözden geçirmesi bugün çok anlaşılabilir bir şey.
Ama “ZERO” -içi nasıl doldurduğunuza bağlı olarak- tanımlanabilecek boş bir kavram aynı zamanda...
Batı’da “geleceğe geri sayım” olarak ele alınan sanat hareketi, bize, geçmişin sıfırlanma anında uğruyor.
Öyle ki burada “ZERO”nun adını, mevcut konjonktürde, “Geçmişe Geri Sayım” olarak açılımlamak çok doğal bir refleks olarak ortaya çıkıyor.
Bu büyük bir ironi.

Sakallı Celal sağ olsun
Hem Batı’yla açılan makasın her geçen gün büyüyen çapını ifade ediyor; hem Sakallı Celal’in “Doğu’ya yol alan bir geminin güvertesinde, Batı’ya koşanların ülkesi” diyerek tarif ettiği durumumuzu hatırlatıyor.
İleri demokrasimiz” gibi... Batı’da “ak” bilinen her şeyin kolaylıkla “kara” olabildiği yer burası...
Sabancı Müzesi’nin nitekim “süper caz” dinletisi ve “süper ay” manzaralı terasındaki “ZERO” daveti ve serginin açılışına İpek Grubu ve Bugün’e yapılan ağır baskı operasyonunun gecesinde katıldım.
Hukuk devleti” ve “demokrasi”nin yanında bildiğimiz tüm “çağdaş değerlerin” sıfırlandığı, içlerinin boşaltıldığı, keyfi biçimde yeniden tanımlandığı bir konjonktürde “Sabancı Müzesi’nde”ki atmosfer; Batı’daki benzer mekânlardaki atmosferden ayırt edilemeyecek ölçüde farksızdı...
ZERO” hareketinin kurucularından Heinz Mack’in bizzat kendisi bile oradaydı.
Çoğu parçanın dünyada bu sergiyle ilk kez Sabancı’nın çatısı altında sergilendiği söylendi...
TV haberlerini ve gazete başlıklarını unuttuğunuzda, birkaç saatliğine Türkiye’nin o feci gerici yerçekiminden kurtulup; kendinizi “ZERO”nun vizyoner “hafifletici fütürizmine” bırakabiliyordunuz...
Ama sonra dışarı çıktığınızda realitenin ağırlığını büsbütün yoğun omuzlarınızda hissediyorsunuz.
Avantgarde kültür”ün doruğuna, böyle otoritarizmin en dipsiz uçurumuna yuvarlandığımız bir anda dokunmak ne acı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları