Olaylar Ve Görüşler

AKP-MHP çekişmesi

07 Ekim 2015 Çarşamba

Özellikle Karadeniz bölgesinde küçük oy değişimleri bile AKP ve MHP’nin milletvekili sayılarını etkiliyor. Son dönemde iki parti arasındaki milliyetçilik yarışının arka planında da bu rekabet yatıyor.

Milletvekili dağılımı D’Hondt metoduyla belirlendiği için bir partinin bir eksik ya da bir fazla milletvekiline sahip olma şansı her seçim bölgesi için değişiyor. Bu nedenle bazı seçim bölgelerindeki ufak oy değişimleri partilerin çıkaracakları milletvekili sayıları üzerinde ciddi etkiye sahip.
7 Haziran seçim sonuçlarından yola çıkarak simülasyonlarla hangi seçim bölgelerinin hangi partiler için kritik olduğunu gösteriyoruz. Özellikle Karadeniz bölgesinde en küçük oy değişimlerinin bile AKP ve MHP’nin milletvekili sayılarını önemli bir biçimde etkileyebiliyor. Bu rekabet son dönemde iki parti arasındaki milliyetçilik yarışının da arka planını teşkil edebilir.

Risk haritaları
Haritalarda kırmızı renk partilerin milletvekili kaybetmeye, yeşil ise ek bir milletvekili kazanmaya sayıca yakın olduğu illeri gösteriyor. Renkler koyulaştıkça o ilde partiler milletvekili kazanmaya ya da kaybetmeye yaklaşıyor. Bulguları incelerken bazı illerde çok sayıda oyun kolaylıkla başka partilere gidebileceğini, bazı illerde ise az sayıda oyun parti değiştirmesinin zor olabileceğini unutmamalı.
Risk haritalarında ilk göze çarpan CHP ve MHP’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da diğer iki partiyle rekabet içerisinde olmayışı. Karadeniz’de AKP ve MHP kıyasıya çekişiyor. Ege bölgesinde Aydın ve MHP-AKP yarışının olduğu Balıkesir dışında milletvekili dağılımlarında bir farklılık oluşmasını beklemiyoruz. İstanbul 3. bölgede AKP’nin milletvekili sayısını artırması muhtemel. Ankara ikinci bölgede ise hem CHP hem de AKP’nin MHP karşısında bir milletvekili kaybetme şansı yüksek. İç Anadolu’da ve Akdeniz’de Burdur ve Sivas dışında ciddi bir rekabet görülmüyor. Marmara bölgesinde milletvekili dağılımının değişmesi en muhtemel şehirler İstanbul ile birlikte İzmit ve Kırklareli. Buralarda en büyük çekişme yine AKP ve MHP arasında.

En kritik bölgeler

Grafiklerde partiler için en kritik 10 seçim bölgesini sıraladık. AKP ve MHP’nin milletvekilliği kazanmaya ve kaybetmeye yakın olduğu seçim bölgelerinin tamamen örtüştüğünü görmek mümkün.

Sandalye rekabeti
7 Haziran seçimleri AKP’nin Meclis’te mutlak çoğunluğu kaybetmesine sebep oldu. Bu birinci derecede HDP’nin 12 Eylül döneminin mirası yüzde 10 barajını aşmasıyla gerçekleşti.
AKP buna cevaben milliyetçi söylem ve güvenlikçi politikalara yöneldi. Simülasyonlarımız bu politik tercihin MHP ile yaşanan yerel rekabetle yakından ilintili olduğunu gösteriyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da HDP karşısında yaşanan hezimetin kısa süre içerisinde tekrar yapılacak bir seçimde geriye çevrilmesi olası değildi. MHP’ye kaptırılan milletvekillerinin ise stratejik bir seçim kampanyası ile geri kazanılması mümkün görülmüşe benziyor.

Simülasyon varsayımları
Öncelikle 7 Haziran seçimlerindeki katılım oranlarının ve toplam oy sayılarının değişmediğini varsayıyoruz. Her seçim bölgesi için, partilerin oy sayılarındaki marjinal artış ya da azalışın hangi seviyeye ulaştığında milletvekili sayısını değiştirdiğini tespit ediyoruz. Katılım oranı sabit olduğu için, simülasyonda her parti ye eklenen marjinal oy diğer partilerden gelmek durumunda.
Oy geçişleriyle ilgili iki varsayımda bulunuyoruz: (1) AKP-CHP ve MHP-HDP arasında oy geçişi yok. (2) Diğer partiler arasındaki oy geçişleri ise partilerin o seçim bölgesinde ne kadar güçlü olduğu ile doğru orantılı. Örneğin, Van’da AKP’nin bir milletvekili var. Bir tane daha çıkarabilmesi için en az 3800 oya ihtiyacı var. Van’da HDP çok güçlü olduğu için, 3800 oyun büyük çoğunluğunun HDP’den AKP’ye geçmesi halinde AKP’nin ikinci milletvekilini çıkaracağını öngörüyoruz.

Bert Azizoğlu New School Ü. Kamu Yönetimi
Onur Altındağm New York Şehir Ü. Ekonomi

 

-

 

Demokraside çoğunluk sorunu

Demokrasinin sorunlarından biri ‘çoğunluğa’ verilen aşırı değerde yatar. Buna dikkat edilmezse demokrasi çoğunluğun diktasına dönüşebilir.

Uzun bir zaman önce, artık adından pek söz edilmeyen manken ve oyuncu Aysu Kayacı, bir televizyon programında kendi oyu ile dağdaki çobanın oyunun “eşit” kabul edilmesine bir hayli içerlemiş biçimde konuştuğunda kıyamet kopmuş, düşünmeyen ve görünüşlerin arkasını görüp irdelemekten yoksun bir kitlenin tepkisine neden olmuştu. Aslında bunun, demokrasinin son derece önemli bir sorunu olduğunu ve aynı zamanda bize demokrasinin neliğini (mâhiyetini) sorgulatacak bir sorun da olduğunu pek az kişi düşünmüştü.

Demokrasi insanı
Her şeyden önce demokrasinin, yönetim biçimine ilişkin bir kuram (teori) olduğunu en başta belirterek işe başlamak gerekir. Demokrasi kuramının ana ilkelerinden birisi, “vatandaş” denen belirli bir kişiyi öngörüyor oluşudur. Nasıl bir kişidir demokrasinin öngördüğü vatandaş?
Bunun yanıtı Batı antikçağında Aristoteles tarafından verilmiştir. Özetle ve özü çok fazla bozulmadan dile getirildiğinde bu kişi kendi aklıyla düşünüp taşınarak, eleştirel bir tutum takınıp korkusuzca sorular sorabilen, ölçüp biçen, tartan böylece de olan biteni doğru değerlendirebilen bir kişidir.
İşte demokrasi, bu niteliklere sahip “vatandaşların (kişilerin)” oluşturduğu yönetim biçimidir. Çoğunluk da bu tür kişilerin oluşturduğu bir çoğunluktur. Aksi takdirde demokrasi günümüzde anlaşıldığı gibi düşünülürse, gerçeklikle bağlarını koparır. Yani antikçağ filozoflarının da dediği gibi “eşit olmayanlara eşitlik atfeder”. Bu, demokrasinin önemli bir sorunudur.

Çoğunluğun albenisi
Demokrasinin bir diğer sorunu da “çoğunluğa” verilen aşırı değerde yatar. Buna dikkat edilmezse demokrasi çoğunluğun diktasına (Okhlokrasi) dönüşebilir. Buradan da tiranlığa giden yolun açılacağı düşünülmüştür antikçağda. Bundan da pek ders alınmadığı görülüyor.
Çoğunluk oyu, gerçekte eşit olmayanlar eşit kabul edildiğinde albenili duruma gelir. Çünkü “sütten çıkmış ak kaşık” olarak dünyaya gelmeyen insanoğlunun, yönetim erkini nasıl ele geçirebileceğine ilişkin hesaplar yapmasına neden olur.
Aslında “eşitlik” birlikte yaşama düzenleri (toplumlar) için yaşamsal bir öneme sahiptir. Dolayısıyla toplum ve siyaset felsefesi açısından soru şudur: İnsan tekleri olarak eşit olmayan kişilerin vatandaşlar olarak gerçekten eşit olabilmeleri için ne/neler yapılması gerekmektedir? Bu soru, bir ülkede toplumsal politikaların temel ilkesi ne olmalıdır biçiminde de sorulabilir.
Çok partili seçimlerde her vatandaşın, eşit olmadıkları halde eşit kabul edilerek tek bir oya sahip olması, bizde de üzerinde yeni yeni düşünülmeye başlayan sorunsal (problematik) bir duruma işaret eder.
Demokrasinin bir yönetim şekli olduğunu söylemiştik. Yönetecek olan kuşkusuz ki devlet ise, yönetilecek olan nedir? Bu soru bir yandan devletin “ne”liğine ilişkin bir soruyu da beraberinde getirir.

Devletin ‘ne’liği
Devlet, eski deyişle “kendinden menkul” (kendi başına), her şeyden soyutlanmış bir varlık değil de “kamusal bir varlık” yani “Cumhuriyet” olarak görülürse, o zaman yönetilecek olanın “kamusal alan” olduğu söylenebilir.
“Kamusal alanı” yönetebilmek için gerçekten ve tavizsiz, insan haklarına dayalı toplumsal politikalar üretilebilmesine gereksinim bulunmaktadır. Çünkü kamusal alanda var olanlar hiç kimsenin (bazı insanların) iyeliğinde olmayan ama herkesin (o toplumdaki bütün insanların) iyeliğinde olan, örneğin kıyılar, ormanlar, tarihsel alanlar vb. gibi var olanlardır. O zaman demokrasi, kamunun yönetimi için devletin varlık nedeninin, temel insan haklarını korumak olduğunun bilincinde olan ve aynı zamanda da alınacak kararlarda yukarıda sözü edilen nitelikteki vatandaşların söz sahibi olduğu yönetim biçimi olarak doğru biçimde tanımlanabilir. Demokrasiyi böyle anlamak, insanoğlunun bu çizgide yürüyeceği yolu da aydınlık kılar.  

Prof. Dr . İsmail H. Demirdöven Hacettepe Üniversitesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları