Soru sorabiliyoruz!

17 Ekim 2015 Cumartesi

Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiyalı gazetecinin “Ülkenizde sizin diktatör olduğunuz konuşuluyor, siz diktatör müsünüz” sorusuna, “Diktatör olsam bu soruyu soramazdınız” karşılığını vermiş...
Çok demokratik bir biçimde yönetilen ülkemizde, hakkımızda açılan soruşturma nedeniyle geçen günlerde cumhuriyet savcılığındaydık.
Erdoğan’ın avukatı, bu köşede “Yettin artık” adlı bir yazımız nedeniyle savcılığa başvurmuş ve “Cumhurbaşkanı’na hakaret” ettiğimizi ileri sürmüş. Oysa yazıda, Erdoğan’ın adından hiç söz edilmiyor. Cumhurbaşkanı sözcüğü de geçmiyor. Dünyada sayısız örneğine tanık olduğumuz bir zorba tanımlanıyor.
Erdoğan’ın avukatı ise o zorbanın kendi müvekkili olduğunu sanmış, şikâyetçi olmuş, hakkımızda soruşturma açılmış.
Hani Abdülhamit döneminde “burun” demek yasakmış ya. Şimdi de “zorba” sözcüğünü kullanamıyorsunuz.
İşte bu koşullarda gazeteci olarak şu soruyu sorma hakkınız var:
Zorba sözcüğünü kullanamama özgürlüğünün bulunduğu bir ülkede diktatörlükten söz etmek olası olabilir mi hiç?

Yine onlar
Şu “yetmez, ama evet”çileri ve izcilerini dinliyor, okuyor, izliyor musunuz?
“Ah” diyor, “vah” çekiyor; suçluyor, eleştiriyor, saydırıyorlar. Sanırsın; lekesiz, tertemiz, pirü pak, alnı ak bunların hepsi...
En muhalif kesildiler, şaşılası kurnazlıkla yine tepelerde öbeklenip yaltakçılıktan aklanıyorlar. Fartfurtçuluk gövermiş bir kere gövdelerinde. İnim inim inliyor, içlerine sinmiş yalanlar...

Zafiyet
Çiğnenecek yeni sakız bulundu: “İstihbarat zafiyeti.” İstihbarat üzerinize afiyet olmuş zaten, ne bekleniyordu ki?
Epeydir, siyasete bulaştırıldı, bir partinin, hatta bir kişinin özel istihbaratçısı konumuna düşürüldü. Yabancı devletlerin hakemliğinde yürüttüğü gizli pazarlıkların sonucu ortada.
Yalnızca 7 Haziran seçimlerinden bu yana subay, asker, polis, çoluk çocuk, 100’lerce yurttaş öldürüldü, yaralandı. Karakollar basıldı, sınırlar delindi, Doğu’dan Batı’ya insanlar birbirine düşürüldü.
Ülke kan revan, kavruluyor. Ayrıcalıklı özel istihbaratçı ise yerinde oturuyor. Hiçbir şey olmamış gibi...

Derman
Bir Karacaoğlan koşmasıdır artık Türkiye: “Üryan geldim gene üryan giderim Ölmemeğe elde fermanım mı var Azrail gelmiş de can talep eder Benim can vermeğe dermanım mı var.”

Cendere
Demokrasi için “oy” kullanırsak her şeyin değişeceğine inanıyoruz... Irak’ı parçalayan, Suriye’yi iç savaşa sürükleyen de... PKK’yi kullanan da, IŞİD’i yaratan da...
2002 yılında Washington’daki Davos doruğunda, Kemal Derviş ve İsmail Cem ile birlikte “yükselen lider adayı” ilan edilen Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidara taşıyan da...
İktidar ve muhalefet olasılığı yüksek partilerin üst yönetimlerini ve siyasi çizgilerini kurgulayan da... Bölen de, parçalayan da, bombalayan da, sırt sıvazlayan da...
Aynı tekelci odaklarsa...
Cendereye alınmış yapayalnız dünya vatandaşları olduğumuzu algılarız.

Akılsızlık
Eğitim-İş güzel bir atılım yaptı. “Ekenek” adıyla üç ayda bir yayımlanacak eğitim, kültür, sanat dergisinin ilk sayısını çıkardı. Prof. Dr. Serap Etike, dergideki makalesinde diyor ki:
“Yaratıcı, eleştirel düşünme davranışı geliştirir. Birey olabilmenin ilk koşulu başkalarından farklı düşünebilmektir. Bu aşama, bilgi birikimini ve araştırmayı gerektirir. Akıl, bilgi edinmeden çalışmaz.”
Eğitim, uzun zamandır “aklı” unuttu. O akılsızlık, şimdi kurşun ve canlı bomba olarak topluma dönüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

IMF Defteri 27 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları