Ne Olacaktı ki?

21 Kasım 2015 Cumartesi

Zamanlar mı bozuldu, yoksa bizlere mi bir haller oldu?
Son zamanlarda sık sık aynı soruyu sorar olduk:
- Ne oluyoruz?..
Son olarak da Türkiye -Yunanistan dostluk maçı öncesinde Fatih Terim Stadyumu’nda;
Yunan ulusal marşının ıslıklanması, Paris’teki büyük terör saldırısı kurbanları için yapılan saygı duruşunun protestolarla kesilmesi ve atılan, “şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganlarıyla, sevgiden çok kin çağrıştıran tekbir sesleri yalnız bizim değil, olaya tanık olan bütün dünyanın da aynı soruyu sormasına neden oldu:
- Ne oluyor bu Türklere?
Görüntü öylesine korku vericiydi ki, endişeli sorular haklıydı.
Gerçekten ne oluyorduk?
Ne olduğu ortadaydı, her şey gösteriyordu ki, Türkiye’de hızla tırmanan toplumsal gerginlik, maazallah bir iç savaşa kadar varabilecek toplumsal çatışmaya doğru çılgınca bir tempoyla koşmaktaydı.
Her sevinç, her üzüntü, her tasa, her umut, her zafer, her afet, her nimet, her felaket kimilerini birleştirir, bütünleştirirken bizi daha bölüyor, daha karşıt hale getiriyor, daha çatışmanın eşiğine doğru sürüklüyordu.

***

Aslında uzun süredir izlenen politikanın doğal sonucuydu bu. Siyasi aidiyet ortak toplumsal değerler üzerinden değil de karşıtlıktan kaynaklanır, toplumsal kimlik, mezhep, ırk, tarikat gibi ayrıştırıcı, bölücü etkenlerin üzerine bina edilirse, bütün toplumsal değerler ayaklar altına alınıp çiğnenirse, olacak olan da buydu.
Toplumda iktidarın dizginlerini ele geçirmiş olanların bölünmeyi, parçalanmayı, ayrışmayı teşvik etmeleri bunu adeta resmi politika haline sokmaları toplumsal dokuyu ölümler karşısında bile saygı gösteremez bir parçalanmışlığın pençesine atar.
Bu topluma öğretilmiş sonra da davranış biçimi halinde ısmarlanmış bir parçalanmışlıktır.
O kadar ki, birliğin bütünlüğün, simgesi olması gereken tekbir bile burada ayrışmanın aracı haline dönüştürülür.
Şimdi kimse çıkıp da “İslam bu değildir” demesin!
Dinler toplumlarda nasıl tezahür ediyorlarsa odurlar.
Kimse çıkıp İslamın engin hoşgörüsünden söz etmesin!

***

Çünkü o zaman sorarlar adama:
- Arkadaş; bağnazlığı, baskıyı, zalimliği, cehaleti görüyoruz. Ama o hoşgörü nerede?
İslam gerçekten o engin hoşgörünün, sevginin dini olabilirdi. Ama Türkiye’de mahalle baskısını devlet himayesine sokan uygulanmakta olan bu İslam, o İslam değildir.
Çünkü insanları kitleleri ayrıştıran, benden olanları ve olmayanlar İslamı, Tanrı ve insan, hatta tüm mahlukat sevgisini akidesinin merkezine oturtan o İslam değildir.
Bütün bunları yapmaksızın, sevgiyi esas almaksızın, toplumu bütünleştirici faktörleri öne çıkarmaksızın, Yunus Emre’den, Mevlana’dan söz edenlere şunu derler:
- Efendi şu haline bak da utan! Ya onlar senden değil ya da sen onlardan değilsin.
Evet böyle bir sevgisizlik nefret, çıkar ortamında sevgiyi tepelemiş, bir nefret, emeği tepelemiş, bir yağma talan imparatorluğuna doğru doludizgin gidiyoruz.
Bu yola kimler tarafından cebren sokulduğumuz ortadayken, hâlâ şaşırmanın anlamı yok.
Toplumumuzu tanıyamıyoruz, çünkü bu toplum artık o bildiğimiz eski toplum değil.
Ve bu toplumun encamının hayır olmayacağını hem toplum bilim kitapları yazar, hem de din!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları