Doğan Satmış

YÖK başkanı

21 Kasım 2015 Cumartesi

Bugün bizi şaşırtan ne kadar Türkiye gerçeği varsa, tümü eğitim kaynaklıdır.
Örneğin bir stat dolusu insanın, Paris’te vahşice öldürülmüş masumların anısına saygısızlık etmesinin başka ne gerekçesi olabilir.
Geniş kitlelerin “Çalıyor ama çalışıyor” ucuzluğuna prim vermesi de “Hepimiz Samastız” sloganı atması da, “suçlu” olduğu bilinenlerin kutsanması da hep eğitimle ilintilidir.
Hem eğitim bu kadar yetersiz ve hem de daha da kötüye gitme işaretleri var.
Eğitimin yetersizliğini konuşurken MEF Üniversitesi Rektörü Prof. Muhammed Şahin, YÖK Başkanı Prof. Yekta Saraç’ın üniversiteler için şans olduğunu, kendisinin daha önce de aynı kurumda başkanvekilliği yaptığı için, konulara hâkim olduğunu anlattı.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin eski rektörü olan Prof. Muhammed Şahin’in bu uyarısı üzerine Prof. Yekta Saraç’ı biraz araştırdım. Çünkü YÖK Başkanı, görevi açısından, eğitimin en önemli karar mekanizmalarının başında.

Nakşibendi şeyhi
Öncelikle, kendisinin nakşibendi şeyhi Emin Saraç’ın oğlu olduğunu hatırlatalım. Ve Emin Saraç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın saygı duyduğu hocası olarak biliniyor.
Edebiyat profesörü olan Prof. Yekta Saraç, Erdoğan’ın talimatlarını alan telefon tapeleri ortaya çıkınca, adı Alo Fatih’e çıkan Habertürk medya Grubu yöneticisi Fatih Saraç’la kardeş.
Ayrıca, “Ekşi Sözlük”te bakınca, ilk basın toplantısında “kısacana ben bu arada sizleri hangi basındansınız” dediği de yazılı. (yazanın yalancısıyım.)
Google’a bakarsanız, YÖK Başkanlığı’ndan sonra, bazı tekkeleri ziyaret ettiğini de görüyorsunuz.
Ancak ilginçtir, YÖK üyeliğine getirilmesini onaylan ne Gül, ne de Erdoğan; eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer.

Ve yaptıkları?
Şimdi 13 yıllık Erdoğan rejiminin, “Bizden değilse ağzıyla kuş tutsa işe yaramaz” mantığını bir kenara itelim ve Prof. Saraç’ın yaptıklarına bakalım:
1- Öğretim üyelerinin bir programla yerleştirilmesi uygulamasını (ÖYP) kaldırdı. “Yandaşlar kollanacak” eleştirisi için de şöyle dedi: “Bu uygulama 5-6 sene öncesine kadar yoktu. O dönemde Türk yükseköğretim sistemine giren öğretim üyelerinin hepsi yandaş mı? ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ gibi başarılı üniversiteler de bunu istemiyor.”
2- Döneminde, boş kalan üniversite kontenjan sayısı 7 yılın en azına indi ve 38 bin civarında kaldı.
3- Bugüne dek dört işlem bilmeyen bile mühendisliklere girebiliyordu, bunu engelleyen adımlar attı.
4- 2014’te tıp fakültelerine, ÖSYS’de 101 bininci, hukuka ÖSYS’de 366 bininci girmişti. 2015’te tıbba genel sıralamanın ancak 31 bin 670’incisi, hukuka 149 binincisi girebilirdi.
5- Yetki devri ile rektör ve dekan dışındaki tüm öğretim üyelerinin disiplin işlemlerini üniversitelere bıraktı.
6- İktidar, “paralelle mücadele” bahanesiyle vakıf üniversitelerine el koyma yönetmeliği istiyordu. Akademisyenlere göre, istenileni yapmadı, yönetmeliğe “Üniversite yöneticilerinin eylemleri doğrudan işlemesi” maddesi koydurdu, kapatmayı zorlaştırdı.
7- YÖK’ün kuruluş yıldönümünde öğrencilere “Protesto olabilir, şiddete yönelmediği müddetçe müsamaha ile bakarız” dedi.
8- Üniversitelere birincilikle giren öğrencileri özel mektuplarla kutlama nezaketini gösterdi.
Bunlar zaten yapılması gerekenler diyen de var. Ancak AKP iktidarında, sadece işini yapan da övgüye hak eder hale geldi. Devir böyle bir devir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Volkan nasıl patladı? 21 Haziran 2016

Günün Köşe Yazıları