İki Ucundan Birden Yanıyor

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Siyasal İslamın, Mısır ve Tunus’taki örneklerinin, AKP’ninkiyle benzeşen anlayışlarla yönetme ısrarları her iki ülkede ölümcül sonuçlar yaratmaya devam ediyor. Kuzey Afrika’dan İran’a kadar “Büyük Ortadoğu”, siyasal İslamın modern dünyanın kültürel siyasi dinamikleriyle, bireyinin özgürlük talepleriyle uyuşmayan yaklaşımlarının da katkısıyla (büyük güçlerin müdahale kapasitelerini unutmadan) adeta iki ucundan birden yanıyor.

\n

Suriye’den Tunus’a

\n

Suriye’de iç savaşta ortaya çıkan son durumdan, Mısır’da askeri darbeye yol açan gelişmelerden, Tunus’taki suikastlardan, AKP dış politika ekibinin bir ders alarak en azından devletler arası ilişkileri örgütler, siyasi akımlar arası ilişkilere indirgeyen “cemaatçi” (Sünni- Müslüman) yaklaşımını, Müslüman Kardeşler çizgisini terk etmesi beklenirdi. Ancak sonuç alamayan, sorun yaratmaya devam eden tutumlar devam ediyor. Hem de Suriye’den Tunus’a, herkesin herkesle dini gerekçelerle savaştığı bir dönemde, devlet yönetimini her türlü “cemaat”, din dayanaklı siyasetin üzerine çıkartmak hızla yaşamsal bir önem kazanırken.
Suriye iç savaşında isyancıların içinde Selefi gruplarla (
Al Nusra, Irak ve Levant İslam Devleti), “Suriye Ulusal Konseyi” (SUK) olarak bilinen Batı’ya yakın (olduğu varsayılan) “ılımlı” grup çatışıyor. Ama bunun yanı sıra kendi otonom bölgesini kurmaya başlayan Kürtlerle selefi gruplar da savaşıyor. Bu çatışmada SUK da Kürtlerin projesine karşı olduğunu ifade ediyor. Selefi gruplara karşı birlikte savaşan Kürtler de bölünmüş: PYD ile Barzani güçleri sık sık karşı karşıya geliyorlar.
Fransa ve İngiltere’nin Suriye’deki bu karmaşık ortamda silah göndermeyeceğinin ortaya çıkmasından, ABD’de General
Dempsey’in Kongre’ye verdiği “askeri müdahalenin neredeyse olanaksız olduğunu” gösteren rapordan sonra, gittikçe artan sayıda yorumcu (Hoşyar Zebari, The Independent, 23/07; Coughlin, The Daily Telegraph, 25/07; Jihad el-Hazen, Al Hayat, 25/07) Esad’ın daha uzun zaman iktidarda kalacağını düşünmeye başlıyor. The Daily Telegraph’ın aktardığına göre, isyancıların bir kısmı (Telegraph “yüzlerce” diyor) da aynı sonuca ulaştığından, rejimin sunduğu af olanağından yararlanarak aileleriyle birlikte rejim saflarına geri dönüyorlarmış (Sherlock, 23/07). Birleşik Arap Emirlikleri’nin gazetesi Gulf News başyazısında da “Suriye’de askeri bir çözüm olmadığını kavrayana kadar iki yıl geçmesi ve 100 bin insan ölmesi gerekti” diyor. ABD Savunma Bakanı John Kerry’ye göre de “Suriye’de askeri çözüm yok” (Los Angeles Times, 25/07).
“Suriye’den çıkan kıvılcımlar” Irak’ta ve Lübnan’da “alevleri canlandırıyor”. Irak’ta Sünni Şii çatışması giderek yoğunlaşıyor, ölenlerin sayısı hızla artıyor. Ajans France Press’in aktardığına göre nisandan bu yana ölenlerin sayısı 2 bin 600’e ulaşıyor. El Zerkavi’nin kurduğu Irak ve Levant İslam Devleti adlı Tekfiri (selefi) örgüt, adından anlaşılacağı gibi yalnızca Suriye’de savaşmıyor (Flood, The Asia Times, 23/07).
Lübnan’da da Hizbullah hem Suriye’de savaşıyor hem de Lübnan’da, son bombalı saldırıların gösterdiği gibi selefi Sünni grupların saldırılarını göğüslemeye çalışıyor. Belki Hizbullah’ın basınç altına girmesi İsrail’in işine geliyor, ama bu ülke, iki konuda kaygılanıyor. Birincisi, dünyanın her tarafından gelen
“aşırı İslamcıların amacı yalnızca Esad’ı devirmek değil” diyen İsrail ordusunun başkomutanı General Aviv Kochavi’ye göre bu gruplar “dini temelde bir devlet vizyonunu gerçekleştirmeyi amaçlıyorlar”. Kochavi, “Kapımızın önünde devasa bir küresel cihat merkezi oluşuyor. Bunun yalnızca Suriye’nin sınırlarını değil Lübnan’dan, Ürdün’den Sina yarımadasına kadar geniş bir bölgeyi etkilemesi kaçınılmaz” diyor (Haaretz, 24/07).
İsrail’i kaygılandıran ikinci konu Ürdün’le ilgili.
Mudar Zahran’a göre “İsrail’in, doğu cephesinden gelecek fırtınaya hazırlanmaya başlaması gerekiyor”. Çünkü “siyasi istikrarını kaybetmeye devam eden Ürdün’de, kral devrildikten sonra iktidarın bir Filistinli (Hamas ve Müslüman Kardeşler’e yakın-EY) liderin eline geçmesi kaçınılmaz” (Jarusalem Post, 24/07). 22 Haziran’da bir kutlama için sokaklara dökülen gençlerin Filistin bayraklarının yanı sıra ilk kez Kalaşnikofları da sergiledikleri dikkat çekiyormuş.

\n

İç savaş rüzgârları

\n

Siyasal İslamın, liberallerin, liberal solcuların da katkılarıyla iktidara gelerek ülkenin siyasi ve kültürel yapısını yeniden şekillendirmeye giriştiği Mısır ve Tunus’ta (ve Türkiye’de) ülke halkının hızla birbirine düşman iki kutba ayrıldığı görülüyor.
Mısır’da, iktidardayken siyaseti tekeline almaya çalışan Müslüman Kardeşler örgütünün yönetimi, hızla yayılan kitle eylemleri ortamında, bir askeri darbeyle devrilmişti. O günden bu yana MK taraftarlarının ve karşıtlarının kitle eylemleri devam ederken ordunun, cuma günü halkı rejimi desteklemek için meydanlara çağırmasından sonra gelişen olaylarda, yüzden fazla gösterici öldü, binlercesi yaralandı. Perşembe günü,
Asharq Al Awsat’tan Bekir Uveyda’nın kaygıyla belirttiği “iç savaş ortamı” oluşmaya başladı. Mısır’daki kutuplaşma, Washington Institute’ten Lori Plotkin’in işaret ettiği gibi tüm bölgeye yansıyor, “seküler ve İslamcı safların daha da keskinleşmesine yol açıyor” (Policy Watch 2018, 24/07).
Geçen hafta, Tunus’ta Ulusalcı Halk Hareketi Partisi’nin lideri
Muhammed İbrahimi, evinden çıkarken ailesinin gözleri önünde kurşunlanarak öldürüldü. Şubat ayında, toplumsal muhalefetin önemli liderlerinden, sol eğilimi Şükrü Belayid de benzer bir biçimde, hatta söylentilere göre aynı silahla vurularak öldürülmüştü. O zaman halk sokaklara dökülmüş, iktidardaki, Müslüman Kardeşler’in partisi Ennahda’yı Selefi gruplarla işbirliği yapmakla, fanatikleri korumakla suçlamış, Belayid’in ölümünden sorumlu tutmuştu.
Muhalefet yine sokaklara, Müslüman Kardeşler hükümetini suçlayarak döküldü. Bir genel grev Tunus’ta yaşamı durdurdu. Belayid’in katillerini hâlâ bulamayan güvenlik güçlerininse (Türkiye’de polisin Gezi olaylarındaki taktiklerini anımsatan biçimde) kitleye biber gazıyla saldırırken başları hedef alması (
Le Monde, 26/07) dikkat çekiyordu. Ana muhalefet partisi Tunus İçin Çağrı’nın lideri Beji Kaid el Sebsi, “Hükümeti eleştirenler artık hedef haline gelmiştir” (Spiegel, 26/07) diyordu. MK’nin partisi, Ennahda’yı “nefret söylemine göz yummakla” suçlayan Le Temps (Tunus), gazetesinin başyazısına göre de “siyasi cinayetlerin kurumsallaşmaya başladığı bir döneme giriliyor”.
‘Büyük Ortadoğu’nun bir panoramasını oluşturmak için bölge ve Batı gazetelerini tararken bir şey daha dikkatimi çekti. Artık yorumlarda Türkiye’nin adına örnek ya da etken olarak hiç rastlanmıyor...

\n

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları