Hikmet Çetinkaya

Zalimiz zalim!...

19 Ocak 2016 Salı

İçinde bir çığlık var, bir fırtına, bir acı...
Kin, nefret sarmalında yaşamak, hayata tutunmak, sevginin resmini çizmek zor!
Yaşamın anlamını bilmeyen, güce tapan yığınları gördükçe yüreğin acıyor, ağlıyorsun gece vardiyalarında.
Sevgisizlik denizi, öfke patlaması...
Hep böyle oldu bugüne dek zaten...
Askeri darbelerde, kıran yellerde...
Asmayalım da besleyelim mi diyenleri de gördük, darağaçlarının nasıl kurulduğunu da...
Erdal Eren’i unutmadık!
Biz ne yiğitler gördük atıp tutan, 28 Şubat’ta demokrasiye sözde balans ayarı yapılan yıllarda.
Bal gibi darbeydi, gözdağıydı Sincan’da tankların geçmesi.
Yiğitler, aslanlar görmüştük o zamana dek, baktılar ki durum “nazik mi nazik”, okullarının anahtarlarını elden teslim etmeye gittiler paşalara...
Şimdi yaşadıklarımıza bakıyorum anılar ülkesinden.
Saatin akrebiyle yelkovanına!
Bir çocuğun haykırışını duyuyorum o sırada:
“Anne kar yağıyor, üşüyorum...”
Güneydoğu’da bir çatışma var. Terör belası var. Sivil yurttaşlar var.
Çocuklar var çocuklar...
Şehit cenazeleri, ölüm haberleri... Etkisiz hale getirilenler...
Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Boşnak ne fark eder...
Elbet terör insanlık suçudur, mücadele edilecektir...
Devlet mücadele ederken Silopi’de, Nusaybin’de, Sur’da, Güneydoğu’nun herhangi bir yerinde bebeleri öldürmeyecektir...

***

Bilim insanına öfkeliyiz, neredeyse “vatana ihanet” suçundan tutuklayıp zindanlarda çürüteceğiz...
Aydınlara hep kızgınız, yıllarca zindanlarda yatırdık, yatırmaya çalışıyoruz...
Şairlere, yontuculara, ressama, tiyatro oyuncusuna, sinemacıya düşmanız...
Emekçileri alanlarda öldürdük geçmişte, daha dün Ankara Garı’nda katlettik yüzünü...
Genç-yaşlı, kadın-erkek demeden.
Kör teröre teslim olduk!
Halden anlayana, yıldızlara, akarsulara, gökteki yıldızlara, dürüst gazetelere düşman!
Nâzım Hikmet’e düşmandık bir zamanlar, adını andığımızda küfür ediyorduk “pis komünist” diye...
Şimdi şiirlerini okuyoruz sıkıştığımızda.
Nâzım Hikmet Ran “Ellerinize ve Yalana Dair” derken bütün taşlar gibi vakarlı, hapiste söylenen türküler gibi kederli, bütün yük hayvanları gibi battal ağır ve aç çocukların dargın yüzlerine benzeyen ellerimiz şimdi buz kesmiş ayazdan...
Neden böyle olmuş, niçin yalnızlık, hüzün kuşatmış her yanımızı...
Yüreğimizde bir acı var mı biraz olsun!
Otur düşün, düşünelim şu ifade özgürlüğünü, hayata bakışımızı!
Güneydoğu’da terörle mücadele ederken niçin aç ve susuz bıraktık bebeleri, yaşlıları...
Neden düşman olduk birbirimizle, niçin öldürdük aydınlarımızı, bilim insanlarımızı?

***

Yaşam hakkı!
Özgürlük!
Demokrasi!
Hukukun üstünlüğü!
Kaç yıldır konuşup tartışıyoruz, kaç yıldır kana kan intikam duygularını hayata geçiriyoruz, nefret tohumları serpiyoruz yaşadığımız topraklara.
Aydına düşmanız, bilim insanına düşman, yazara, şaire, yandaş olmayan gazeteciye düşman!
Demokrasinin olmazsa olmaz kuralıdır düşünce özgürlüğünü ifade ekmek...
Nedense gocunuyoruz!
Eleştiri ve kamusal tartışma özgürlüğünü çiğneyip geçiyoruz!
Teröriste terörist diyelim ama düşünen insanı “hain” diye yaftalamayalım.
İşte böyle Sevgili Can Dündar ve Erdem Gül...
Çılgınlığa son verme zamanı çoktan gelip geçti.
Tehdit!
Gözdağı!
Sindirme!
Şiddet!
Hayallerimiz içinde sessizliğin sesisiniz ikiniz.
Yine kar yağıyor İstanbul’a...
Bugün Hrant Dink’in katledilişinin dokuzuncu yıldönümü...
Bir hüzün bulutu!
Yarım kalmış bir sevda, bir umut gelecek günler için...
Size yeniden koskoca bir merhaba!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları