Barışçı cesaret

19 Ocak 2016 Salı

Dünkü Hürriyet’te Mehmet Y.Yılmaz’ın köşesindeki başlık şöyleydi:
Herkes Erdoğan’a çalışıyor
Erdoğan, uzlaşmazlığın, buyurganlığın simgesi haline geldiğine göre, başlıktan şu anlam çıkıyor:
Kimse uzlaşma ve barışa çalışmıyor, her şey uzlaşmazlık lehine işliyor.
Dünkü Cumhuriyet’te Hatip Dicle, Selin Olgun Tuncer ile söyleşisinde feryat ediyordu:
Ne yazık ki şu anda ufukta masa görünmüyor. Sonra ekliyordu:
Nisan sonuna kadar bu savaşa dur diyemezsek, çok daha fazla alanı kapsayan, metropolleri de içine alan şiddet dalgasıyla karşı karşıya kalabiliriz.
Çare? Çare bir an önce görüşmelerin başlaması için harekete geçmek. Hatip Dicle, o konuda da iyimser değil,
Hem Habur hem de İmralı heyetlerinde yer almış bir isim olarak Erdoğan’dan randevu alıp konuşmayı düşündünüz mü mü hiç” sorusuna da yanıtı aynen şöyle:
İnanın bu ortamda randevu girişiminde bulunsak ne kendileri “buyurun gelin”diyebilir, ne biz Kürt toplumunun bize göstereceği tepkiyi göze alarak böyle bir talepte bulunabiliriz.
Görüyorsunuz durum hiç de umut verici değil.

*** 

Peki, barıştan yana olan bizler ne yapabiliriz?
Her şeyden önce barıştan yana olmak ne demek?
Bir kısmına göre PKK’yi “Pe Ke Ke” diye okumak barıştan yana olmaktır; “Pe Ka Ka” diye okuyanlar ise barış karşıtıdır ve tüm kötülüklerin de kaynağıdırlar.
PKK’yi “Pe Ka Ka” diye okuyanlar için de aynı şey tersinden varittir.
Oysa barıştan yana olmanın PKK’yi o ya da bu şekilde okumakla ilgisi yoktur.
Barıştan yana olmak, şiddet ve terör hangi yandan gelirse gelsin karşı çıkmaktır.
Pe Ke ke” diyenler PKK’den gelen şiddet ve sindirmeyi görmezden gelip ona karşı çıkmadıkları sürece, kendilerini öyle sansalar bile barıştan yana olamazlar. Devletin orantısız müdahalesine karşı çıkarken, PKK’nin hendeklerine, sivil öldürmelerine aynı şekilde karşı çıkmayan “Pe Ke Ke”ciler, ne derlerse desinler, barışçı değillerdir.
Aynı şekilde, hendeklere karşı çıkan “Pe Ka Ka”cılar da devletin orantısız müdahalesine görüş açıklayan bildiri yayımlayanları işten atmasına, içeri tıkmasına karşı çıkmadıkça, kendilerini öyle sansalar bile barıştan yana olamazlar.
Terör ve şiddeti, ister PKK’nin kullandığı türden çıplak silahtan, toptan, tüfekten, bombadan kaynaklansın, isterse iktidarın kullandığı türden manevi cebir dediğimiz, baskıdan türesin, ayırım yapmaksızın, aynı şekilde kınamayan barışçı tavır olmaz.

*** 

Şiddetin birini kınarken öbürünü kutsamak, ya terörün ya da baskının tuzağına düşmektir.
Bir tarafı bütün doğruların, iyilerin meşheri, öbürünü tüm kötülülüklerin kaynağı gören siyah-beyaz bakış kolaycıdır, aldatıcı bir rahatlık verir, ama barışı sağlayamaz.
Barışa ulaşmak için, olduğunca nesnel davranacak, şiddet ve teröre kendisine yakın hissettiği taraftan geldiği zaman bile karşı çıkacak barışçı cesaret gerekmektedir.
Barışçı, ne yanda olursa olsun barışa karşı olan tarafların her ikisine de “hayır” diyebilecek cesarete sahip olmak zorundadır.
Bu taşınması güç bir cesarettir ve ona sahip olmayanlar tarafından, kolayca korkaklıkla karıştırılabilir.
Barışçı cesareti afili, gösterişli değil, sessiz ve kararlıdır.
Barışçı cesareti, bağırıp çağıran adamlar ortamında fısıldayan kişinin tavrını andırır.
Kimi zaman kararlı fısıldama, boş bağırmalardan daha inandırıcıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları