Olaylar Ve Görüşler

Ortadoğu usulü eşitlik

19 Ocak 2016 Salı

Siyaset, mahrem farklılıklarımızı, kendimize özgü renklerimizi ve öykülerimizi oluşturup hayata geçirebilme, insan hayatının ölçülemez, kendi içinde bir amaç olan değerini oluşturup sürdürebilme amacına bağlı kaldığı kadar anlamlı bir şey değil mi?  

HDP Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken 24 Aralık 2015’te Meclis’te yaptığı konuşmasını, “Elinizden geleni ardınıza koymayın, çoktan çok, azdan az gider”, yani çok olan çok, az olan az kaybeder! diyerek bitirdi. Her üç sözünden biri demokrasi olan HDP’nin bu sözleri, ne yazık ki insan yaşamının biricik, kendisine özgü, mahrem, bir araç olamayacak ve kendi içinde değerli olan tek şeyin, güç mücadelesinde kolay vazgeçilebilir olduğu Ortadoğululuğumuzu gösteriyor.
Ortadoğululuğu bu açıdan anlayabilmek için Körfez Savaşı’nı anımsamaya çalışalım... Kuveyt’i işgal eden Saddam Hüseyin, müttefiklerin müdahalesinden önce bir İngiliz kanalına verdiği röportajda, “Britanyalılar cesurdur; ama Iraklılar da cesurdur!” diyor. Onları Ortadoğu’nun kendisine özgü güç mücadelesine karışmaları halinde, çok olanın yitirilmesi, yani, sayısı az ama değeri çok olan insan hayatı ile korkutuyordu. Verilen ödünlere karşın anlaşmaya yanaşmayıp, askerlerinin hayatlarını riske atmaya cesaret edemezler diye düşünerek Kuveyt’i işgali sürdürdü.

Körfez Savaşı kayıpları 
Yanıldı... Modern savaşlar içinde kayıp bilançosu en orantısız modern savaş olan Körfez Savaşı çıktı. Irak’ın kayıplarının kesin rakamları belirsiz... Operasyon sona erdiğinde Irak 42 tümeninin tamamını kaybetmişti. (1) Ama asıl ağır olan sivil kayıplardı... Irak’ın komuta merkezlerinin sivil yerleşim yerlerinde olması, ABD ve birlikte operasyon yaptığı hava güçlerinin bu sivil yerleşimlere duyarsızlığı, Saddam’ın canlı kalkan uygulaması, Dr. Gideon Bolya’nın UNICEF verilerine dayanarak hazırladığı rapora göre sivil ölümleri milyonlara ulaştırdı. (2) Savaşın 12. yıldönümünde yaklaşık 3 milyon dul, 5 milyon öksüz ve 7.7 milyon göçmen vardı.
Independent’tan Les Roberts de Körfez Savaşı’nın Ruanda katliamını aşan sivil kayıplarının yüksekliğinden yüksekliğinden söz ediyor. (3) Her birinin ayrı bir öyküsü, kendisine özgü hayallerini olan, sayı arttıkça haber değeri artan, kimsenin hesabını vermeyeceği milyonlarca yaşam...

Savaş eşitlikçidir!
Savaş yerleşim yerlerinde daha da eşitlikçidir. Herkesi ölüme yaklaştırarak, bir şey uğruna ölecek araçlara indirgeyerek eşitler. Herkesi kendi farklı, biricik, mahrem özellikleri olmayan sayısal azlığa ya da çokluğa dönüştürüp, ölebilirlikte birleştirir. Hayallerimizi, olanaklarımızı yok eder. Ortadoğu usulü eşitleyerek demokratikleştirir.
Şu anda Güneydoğu’da PKK’nin yerleşim yerlerine taşıdığı, devletin de bilindik sertlikle davrandığı savaş, 300’ü aşan çocuk ve sivil kayıplarıyla Ortadoğulu usulü bir demokratikleşmeye benziyor. İdris Baluken’in sözleri HDP’nin böyle bir savaşı kabul edilebilir bulduğunu gösteriyor. Elbette HDP’nin uğradığı haksızlıkları, yakılan seçim bürolarını, Diyarbakır, Suruç, Ankara bombalarını görmezden gelemeyiz. Evet, yeteri kadar demokratikleşmedik; Kürtleri oyalamaktan başka pek az şey yaptık...

HDP’nin rolü zor
HDP, siyasi tarihimizdeki oy oranıyla en orantısız rolü, savaş ve hayat arasındaki sınırı belirleyen çok zor bir rolü oynuyor. Evet, ağır ve sistematik bir baskı altında, sürekli hataya zorlanıyor. Varlık nedeni olan soruna sahip çıkmasının tek yolunun 35 yıldır olduğu gibi yalnızca savaş olduğunu kabullenmeye, barajı geçmesinin bedelini ödemeye itiliyor.
Yine de sormalıyız, neden hiçbir gerilla savaşında kabul edilemeyecek kadar orantısız ve çok ölenler, az olsun? Sayı az olmadığına göre azdan az giden ne? İnsan hayatının değeri mi? PKK’liler dağda ortalama 19.4 yaşında, genç değil çocukken ölüyorlar. 35 yıldır dağda ölen gençlerin hesabını şimdiye kadar kim verdi? Şimdiden sonra kaç kuşak çocuk ölecek?
Siyaset, mahrem farklılıklarımızı, kendimize özgü öykülerimizi oluşturup hayata geçirebilme, insan hayatının ölçülemez, kendi içinde bir amaç olan değerini oluşturup sürdürebilme amacına bağlı kaldığı kadar anlamlı bir şey değil mi? HDP Türkiye’de demokratikleşmeyi sürekli erteleyen devlet geleneğine bu nedenle karşı çıkmıyor mu? Demokratikleşmeyi çocukların hesabını vermeden ölüme gönderebilir oluşuyla mı sağlayacak? Azınlıklar, eşcinseller, dezavantajlılar, sanatçılar, aktivistler, gönüllü kaybedenler ona, tam da insan hayatının değerinin ölçülemeyeceği bir demokrasi ideali için oy vermediler mi?

Dipnot: (1)http://www.trmilitary.com/viewtopic. php?f=77&t=2922. (2)http://www.informationclearinghouse. info/article41378.htm (3)http://www.uruknet. de/?s1=1&p=30670&s2=16  

Doç. Dr. CİHAN CAMCI
Akdeniz Üniv. Felsefe Bölümü



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları