134 yıl önce 134 yıl sonra

04 Şubat 2016 Perşembe

Türkiye Kurumsal Sorumluluk Derneği’nin “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması” anketini önce pazartesi gecesi TV’de Ahmet Hakan’ın programında izledim, ertesi gün de Cumhuriyet’in 4. sayfasında...
Sonuçlara şaşırmamama rağmen yine de kanım dondu.
Parçalanmanın, bölünmenin, birbirine karşıtlığın, birbirinden nefretin boyutlarının nerelere kadar vardığını görünce tüyleriniz diken diken oluyor. Ankete katılanların çoğunluğu bütün konuları sadece parti aidiyetleri açısından değerlendiriyorlar.
Katılımcılar “vatansever” , “onurlu”, “cömert” gibi olumlu sıfatları kendilerine yakın hissettikleri partinin tabanına, “kibirli”, “ikiyüzlü”, “bağnaz”, “zalim” gibi olumsuz sıfatları da en uzak hissettikleri partinin tabanına uygun görüyorlar.
Kendilerini en uzak hissettikleri parti taraftarıyla kızının evlenmesini istemeyenlerin oranı yüzde 83, iş yapmak istemeyenlerin oranı yüzde 78, komşu olarak istemeyenlerin oranı yüzde 76 ve çocuklarının arkadaş olmasını istemeyenlerin oranı da yüzde 74.
Araştırma gösteriyor ki, ülkemizde insanlar, birbirlerine güvenmeyerek, birbirlerini hor görerek, partilere göre bölünmüş olarak yaşıyorlar.
Ülkede egemen olan toplumsal barış değil, “toplumsal savaşmama hali”dir.

***

Fransız toplum bilimci Ernest Renan, 11 Mart 1882’de Sorbonne’da verdiği “Bir ulus nedir” konulu konferansta, ülkeleri ikiye ayırır ve bu ayrımın ölçütü olarak da toplumların birbirleriyle kaynaşmalarını gösterir. Ulusal birliğini yeni sağlamış olan İtalya ile sağlayamamış olan Türkiye’yi örnek alarak, şu gözlemi yapar: İtalya zaferlerinden olduğu kadar bozgunlarından da her defasında daha birleşmiş olarak çıkmakta, Türkiye’de ise ister zafer kazansın, ister bozguna uğrasın, toplum her zaman ilk günkü kadar ayrı olmakta, Türk, Slav, Rum, Ermeni, Arap, Suriyeli ve Kürt ilk günkü kadar birbirine uzak kalmaktadır. Bu durumda bozgunları bile İtalya’yı ilerletirken zaferleri bile Türkiye’nin kaybı olmaktadır. Çünkü İtalya bir ulustur, Küçük Asya (Anadolu) dışındaki Türkiye ise değildir.
Bozgunlarıyla bile zafere yönelen toplumların sırrı birlik olmalarıdır.
Renan’ın doğru gözleminden bu yana 134 yıl geçti.
134 yıl önce toplumsal kaynaşmayı beceremediğimizden başımıza gelmedik kalmadı.

***

Arada, Renan’ın da 1882’de vurguladığı Anadolu’da uluslaşarak, topraklar üzerindeki yabancıları kovduk, bozgunu zafere çevirdik, Cumhuriyeti kurduk, demokratik uzlaşma için kolları sıvadık.
Ama “Türkiye’de Toplumsal Ayrışmanın Boyutları” araştırması gösteriyor ki, Türkiye 134 yıl önce neredeyse 134 yıl sonra da aynı yerdedir.
Hatta daha da beter, uzlaşmayı, kaynaşmayı becermiş Anadolu da artık bölünmüştür.
Kürt-Türk bölünmüşlüğünü, eşitlik temelinde, demokratik uzlaşma ile çözmeyi önerirken ona yeni bölünmüşlükler eklenmiş bulunuyor.
Abdullah Öcalan’a “Bölücübaşı” diyorlardı. Bölücü görmek için yalnız Öcalan’a bakmaya gerek yok; sen asıl “baş bölücübaşı”na gel!
134 yıl önce toplum bölünmüş durumdaydı, 134 yıl sonra da hem de daha beter şekilde... Bu fena halde bölünmüş ülkede gerilim politikası uygulamanın sonu toplumsal felaket olacaktır.
Ortadoğu’da sınırlar yeniden çizilirken Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlikeyi Renan 134 yıl önce teşhis etti.
134 yıl sonra durum aynı!
Bu durumda askeri zaferler bile bozguna dönüşecektir kaçınılmaz olarak...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları