Gazetecilik suç değildir

06 Şubat 2016 Cumartesi

Gazetecilik suç değildir!
Strasbourg’un en işlek meydanı “Place Kleber”in göbeğinde dev bir afiş… Afişte Can’ın fotoğrafı...
Yanı başına işte bunları… “Gazetecilik suç değildir/Le journalisme n’est pas un crime” sözlerini yazmışlar.
Ve sosyal medyanın yoğun ilgilendiği konuları belirleyen “hashtag” etiketiyle “Free Dündar/Dündar’a özgürlük” çağrısını eklemişler. Strasbourg Basın Kulübü ve Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü ile tarihi “Odyssee Sineması”nın işbirliği ile Avrupa başkentine asılan bu afiş, Can ve Erdem serbest kalana dek orada kalacak.
Yağmur, kar, güneş, fırtına demeksizin… Strasbourg’un Kleber Meydanı’ndan gelen geçen herkese, her Allah’ın günü sadece gazetecilik yaptıkları için tutuklanan arkadaşlarımızı hatırlatan afiş, aynı zamanda Türkiye’nin ne kertede bir zifiri karanlığa gömüldüğünü de her dem anımsatacak.

Işığın müjdesi
Can’ın afişinin durduğu yerden 200 metre ötede…matbaanın mucidi Gutenberg’in heykelinin olduğu bir de “Gutenberg Meydanı” var. Gutenberg aslında Almanya’da, Mainz’da doğmuş. Yani buralı değil, Mainzlı ama matbaayı ilk kez Strasbourg’da icat etmiş ve ilk 1453’te burada kullanmış.
Strasbourglular da çağ açan bu “Rönesans simgesi” adı, işte Kleber’e komşu “Gutenberg Meydanı’nda” bir görkemli heykelle ölümsüzleştirmişler.
Gutenberg ayakta... Elinde de “Ve ışık doğdu/Et la lumiere fut” isimli bir parşömen tutuyor… Kitapçıların hâlâ etrafında açık kitap tezgâhları kurdukları heykel kaidesinin dört cephesinde, matbaanın icadı ile elde edilen kazanımlar anlatılıyor.
Son tahlilde ne “gazetecilik suç değildir!” afişinin Avrupa’da ilk mertebede “matbaanın keşfedildiği” bu kente asılması; ne de… Gutenberg’den ancak 300 yıl sonra matbaanın girebildiği topraklarda hâlâ bu özgürlük mücadelesinin yapılıyor olması bir tesadüf.
Kleber Meydanı’ndaki afiş, “Osmanlı özlemi” ile yanıp tutuşan ve her gün Osmanlı’ya hayranlıklarını beyan edenlerle, Avrupa arasındaki “300 yıllık açığın” devamı gibi sanki. Hiçbir şey rastlantı değil.

Cumhuriyet ‘simge’
Afişin etkisini sorduğum Strasbourglu bir dostum: “Strasbourg kenti Dündar ve Gül’ün özgürlüklerine kavuşması için seferber oldu!” diyerek sorumu yanıtlıyor:
Olay burada artık yurttaşlara intikal etti. Strasbourg belediyesi ve Strasbourg yurttaşları bunun peşini bırakmayacak. Konu her fırsatta gündeme gelecek!” diyor.
Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, İnsan Hakları Mahkemesi’nin karargâhı kentte Can ve Erdem için, içeride oldukları 73 gün boyunca, iki kez “dayanışma günü” düzenlendi.
Ağzına dek dolu olan bu “özel günler”de, Strasbourg Belediye Başkanı adına yardımcısı Nawal Rafik, Strasbourg Basın Kulübü temsilcileri hep hazır bulundu.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü de bu toplantılardan destek mesajlarını eksik etmedi. “Cumhuriyet”in bu meyanda değişmez bir marka olarak “Türkiye’de basın özgürlüklerinin simgesi” olma özelliği tescillendi.
Bu satırları yazdığım anda önümde “La Stampa” gazetesinin son eki duruyor.
Erdoğan”a odaklı özel ek yayımlayan “Economist” gibi tıpkı; dün “Stampa” da özel bir “Erdoğan” eki yayımladı.
Erdoğan: Sultanın düşü” başlığını taşıyan ek; uzun uzun Erdoğan sansürünü ve basına uyguladığı zulmü anlatıyor.
Erdoğan’ın saray muhafızlarının (Duşakabinoğulları!) giysileriyle tanıtıldığı göbekteki iki sayfalık bölümün altında, “basına uygulanan kıskaç”la ilgili satırlar, “Can Dündar ve Erdem Gül’ün yüz yüze oldukları müebbet riski” ile başlıyor.
Erdoğan, Abdülhamit devrinde olduğu gibi artık damardan “istibdat”la özdeşleşiyor. Can ve Erdem de, yağ halkaları gibi yayılan bir algıyla, Avrupa’da, karanlığı yarmaya çalışan aydınlığın simgeleri olarak beliriyorlar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları