Olaylar Ve Görüşler

Bindiğin dalı kesmeden...

19 Mart 2016 Cumartesi

Yiğitlik ilgi çeken bir değerdir. Yerinde ve akıllıca yapılırsa iyi de sonuç verir. Kabul edelim ki bizim her fırsatta yiğitçe laflar eden bir başbakanımız var.

Sayın Başbakan son olarak, “Meclis’te halen milletvekillerinin dokunulmazlıklarıyla ilgili tam 506 adet dosya var. Muhalefet partilerine “hodri meydan” diyorum. Gelsinler, anayasaya bir “geçici madde” ekleyelim. Bu fezlekelerle ilgili dokunulmazlıkların tamamını bir yasa hükmüyle, toptan kaldıralım” şeklindeki sözleriyle karşımıza çıktı. Başbakan Ahmet Davutoğlu bu yiğitliğinin gereğini yapabilir mi? Kanımızca yapabilir. Çünkü siyasi ortam uygun görünüyor. Verilen bilgilere göre Meclis’te halen 267’si Halkların Demokrasi Partisi (HDP), 134’ü Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 40’ı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 14’ü Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve 4’ü bağımsız milletvekillerine ait olmak üzere 506 fezleke varmış. Gerçi bunları toplayınca 506’yı bulmuyor ama önemli değil, Davutoğlu’nun önerisi gerçekleşirse, hepsinin sahibi yargıya gidecek. CHP ve HDP’den yanıt Nitekim bu çağrıya CHP sözcüleri hiç gecikmeden “Biz milletvekili dokunulmazlığının sadece TBMM’deki kürsü dokunulmazlığıyla (milletvekilinin TBMM kürsüsündeki sözlerinden ve bunları daha sonra tekrarlamasından dolayı soruşturulmaya tabi tutulamayacağı ilkesiyle) sınırlı kalsın istiyoruz” dediler. HDP’nin de “tüm fezlekelerle ilgili dokunulmazlıklar kaldırılırsa biz de buna evet oyu veririz” dediğini biliyoruz. Burada bir tek MHP sözcüleri hem “pervasız” görünmeye hem de laf dolandırarak idare etmeye çalışıyorlar. Anlaşılan ya HDP ile aynı kefeye konmak istemiyorlar yahut da gözleri kesmiyor. Buraya kadar söylediklerimiz, gözlemlerimizin özetinden ibaret ama konu orada bitmiyor. Daha doğrusu hem Başbakan Davutoğlu’nun önerdiği “geçici madde” formülünün amaca uygun olup olmadığı yönünden, hem Türkiye’deki “hukuk devleti”(!) gerçekleri açısından, hem de siyaset pratiği ve parlamenter rejim tarihi açısından durumun değerlendirilmesi doğru olur. O kadar basit değil Siyaset pratiği açısından, milletvekillerimizin “dokunulabilirliğe” alışmaları kolay değildir ama gereklidir ve doğrudur. Bir başka ifadeyle “dokunulmazlığı sadece Meclis kürsüsü ile sınırlamak” ilke olarak çok yerindedir. Ancak durum, göründüğü kadar basit değildir: Davutoğlu’nun “.... tarihine kadar TBMM Başkanlığı’na intikal etmiş olan fezlekeler, yasama dokunulmazlığıyla ilgili anayasa ve İçtüzük hükümlerinin gereği yerine getirilmeksizin kabul edilmiş ve ilgili milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmış sayılır” denmesi anlamına gelen “geçici madde” önerisi kanımızca yetersiz. Çünkü bugüne kadar fezlekesi gelmiş milletvekillerini, fezlekesi bundan bir gün sonra gelen milletvekilinden ayırmış olur. Bu “eşitlik” ilkesine aykırıdır. İkincisi, “Madem anayasanın dokunulmazlıkla ilgili hükmünü geçici maddeyle geçersiz hale getirmekte sakınca görmüyorsunuz, bu formülü niçin daimi hale getirmiyorsunuz” sorusu yanıtsız kalır. Oysa anayasanın konuyla ilgili 83’üncü maddesi, dokunulmazlığı sadece “kürsü dokunulmazlığıyla” sınırlı tutacak şekilde değiştirilirse ve Davutoğlu’nun önerdiği geçici madde bu değişikliğe eklenirse amaç hasıl olur. Ancak ortada, “amaç hasıl olur” sözüyle noktalamayı önleyecek önemli gerçekler var: Tamam CHP son 13-14 senedir “dokunulmazlık sadece kürsüdeki sözlerle sınırlı kalsın” diyor ama kalkan dokunulmazlıklarla ilgili dosyalar kâğıt hamuru yapılsın diye SEKA’ya (eskiden böyle bir laf vardı) gönderilmeyecek. Bunlar yargıya gidecek. Peki, yargının durumu İyi de yargımızın “bağımsız olmadığını” yani düne kadar bir cemaatin bugün siyasi gücün etkisi altında olduğunu -ana muhalefet dahil- hepimiz bilmiyor muyuz? Yargısı bağımsız olmayan bir ülkede dokunulmazlıkları -nerdeyse- sıfırlamak “bindiğin dalı kesmek” değil midir? O nedenle önce “yargı bağımsızlığını” güvence altına almak gerekmez mi? Hadi onu yapmak kolay değil diyelim. Hiç değilse milletvekillerinin yargılanmasını Yargıtay’a aktarmak, kolayca tutuklanmalarını önleyecek formül üretmek doğru olmaz mı? Bugün “dokunulmazlıklar tümüyle kalksın” fikrinin şampiyonluğunu yapanların yarın keyfi şekilde gözaltına alınmaları, ikide bir ifade vermeye çağrılmaları hatta gözdağı vermeyi amaçlayan “tutuklama” kararlarına muhatap olmaları halinde ne kadar bağıracaklarını şimdiden görmek gerekmez mi? Dokunulmazlık gökten inmiş bir ayrıcalık değildir. Onu doğuran, İngiliz parlamentosunun, o tarihlerdeki baskıcı icra gücüne karşı kendisini koruma ihtiyacıdır. Türkiye’de “baskıcı bir icra gücü yok ki” diyebiliyorsanız mesele de yoktur.

 

OKTAY EKŞİ
Gazeteci-Yazar

 

-

 

 

Rusya neden mi çekiliyor?

 

 Rusya Federasyonu 30 Eylül 2015’te başlattığı Suriye Operasyonu’na 14 Mart 2016’da son verdiğini açıkladığında, karar pek çok ülke ve çevrede sürpriz olarak değerlendirildi.

Rusya’nın Suriye’den sürpriz çekilme kararının nedenleri, sınırları, bu yeni durumun Suriye’deki askeri duruma ve son olarak Cenevre Görüşmeleri’ne etkisinin ne olacağı konusu uluslararası siyasetin öncelikli soruları arasına girdi. Aslında Rus askeri operasyonun başladığı günün ertesinde Savunma Bakanı Sergei Şoygu operasyonun yaklaşık 6 ay süreceğini ve Rusya kökenli cihatçı teröristler ve IŞİD başta olmak üzere Suriye’deki küresel cihatçı terör gruplarının büyük ölçüde etkisiz hale getirileceğini açıklamıştı. Geçen günlerde başlayan geri çekilmenin 5 buçuk ay sonra gerçekleştiği dikkate alındığında Putin’in Suriye’den çekilme kararının sürpriz bir yanı olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Sürpriz değil Öte yandan Rusya’nın başlangıçta ilan ettiği hedeflerin ancak bir kısmının başarıldığı düşünüldüğünde Rusya’nın en azından kendi hedefleri açısından da biraz erken ayrıldığı söylenebilir: Çünkü gerek Rusya Federasyonu gerekse Özbekistan gibi eski Sovyet coğrafyasından Suriye’ye “hicret” etmiş Selefi-cihatçı militanların ancak yarısı yok edilmiş, diğer yarısı Rakka’daki IŞİD bölgesinde ve İdlib’teki El Kaide (Nusra) bölgesinde varlıklarını sürdürmektedir. Keza IŞİD’e büyük kayıplar verdirilmiş olmakla beraber Rakka olmasa bile Deyr uz-Zor ya da Palmira gibi şehirlerden herhangi birisi IŞİD’den geri alınmış değil. Hatta Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesinden sonra sembolik bir önem kazanmış olan Türkmen Dağı bölgesi bile tam olarak el değiştirmiş değil. Peki, o zaman Rusya hava operasyonlarını birkaç ay daha sürdürüp başlangıçtaki hedeflerine daha yakın bir konumda iken çekilemez miydi? ABD-Rus mutabakatı Bu sorunun yanıtını öncelikle Putin-Obama ve Lavrov-Kerry görüşmelerinde ortaya konan ve geride bıraktığımız 6 ay boyunca her ikili görüşmede tekrarlanan ancak detayları açıklanmayan Rus-ABD anlaşması ile ilgili olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ukrayna Krizi ve Kırım’ın ilhakı ile Soğuk Savaş sonrası Batı/ ABD-Rusya ilişkilerinin en gergin olduğu 2014-2015 dönemecinden sonra Suriye konusunda çeşitli farklılıklarına rağmen Obama ve Putin’in sergilediği anlayış birliği asıl dikkate alınması gereken konu idi. Özellikle Türkiye’nin uçak düşürmesi sonrasında ABD ve NATO’nun Erdoğan’ın istediği gerilime taraf olmaması bu tabloyu tamamladı. ABD ve Rusya’nın 2015 Ağustos’undan itibaren üzerinde anlaştığı çerçevenin de hiçbir gücün Suriye’nin tamamına hâkim olmasına izin vermemek olduğu bir kez daha anlaşılmış oldu. Rusya, stratejik güç kaybı içinde olan Esad’ın yeniden askeri üstünlüğü sağlamasına yardım etmiş ancak ABD ile mutabık oldukları gibi operasyonunu Suriye’nin tamamını kontrol altına alacak bir düzeye taşımamıştır. İşte Rusya’nın geri çekilmesinin arkasındaki asıl neden burada yatmaktadır. Ancak yine de bir müddet daha kalmak yerine bu aşamada çekilmesini tetikleyen başka sebeplerden de bahsedilebilir. İran ve Ukrayna Bunlardan ilki Rusya’nın İran’a yönelik bir mesaj veriyor olmasıdır: Nükleer kriz ve ambargo sonrası İran iktisadi açılımlarında Rusya’dan ziyade Batılı ülkelerin şirketlerine kapı açmış durumda. Bu durumun Moskova’da yarattığı rahatsızlık bir süredir konuşulmakta idi. Rusya, Suriye’deki çıkarları ve varlığı Moskova’nınkinden daha stratejik olan müttefiki Tahran’a bir ayar veriyor görünmekte. Elbette Esad’ın kaybetmesine izin verecek türden bir ayar değil bu. Ancak savaşın yükünü İran’a anımsatan bir mesaj yerinde olacak düşüncesi geri çekilme takviminin biraz öne alınmasını etkilemiş olabilir. Esad’ın askeri pozisyonunda ciddi bir kayıp oluşması durumunda ise “birkaç saat içinde dönebiliriz” mesajını veren Putin’in bunu yapacağını artık tüm taraflar biliyor. Ancak yeni dönemde İran’ın daha çok sorumluluk alması gerekecek. Geri çekilme takvimini bir parça öne alan bir diğer gelişme de Ukrayna ateşkes hattında yaşanan yeni gerginliklerle ilgili görünmektedir. Şubat ortasından beri Kiev ile Donetsk ve Lugansk arasında askeri yığınak ve ateşkes ihlalleri artmakta idi. Keza Ukrayna-Kırım hattında da Türkiye’den paramiliter güçlerin de katıldığı sabotaj ve benzeri eylemler dikkat çekmeye başlamış durumda. Rusya’nın ön bahçesine yoğunlaşması gerektiği askeri uzmanlarca altı çizilen bir diğer faktör olarak anılmalıdır. Zamanlama diplomasisi Son olarak, İdlib’de ve Riyad’da sevinç çığlıkları ile karşılanan Rus geri çekilmesinin, Rusya’sız küresel cihatçılar ile nasıl baş edileceği sorusunu ABD ve Batılı muhataplarına sorma sırasını Moskova’ya veren bir diplomatik taktik olduğunu dikkate almak gerekir. Önümüzdeki günlerde Rusya’nın zamanlamasına kendi karar verdiği hamlesini, diplomasi masasında tahkim edecek adımlarına tanıklık edeceğiz.

 

Doç. Dr. HAKAN GÜNEŞ
İstanbul Üniversitesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları