Diktatörlüğün Psikolojisi

27 Mart 2014 Perşembe

Bir gün komşusu Nasreddin Hoca’ya gelir, ondan hukuki bir konuda yorum yapmasını ister.
Komşu der ki: ‘Varsayın boğanız ineğimi boynuzladı. Tazminat ödemeniz gerekir mi?’
Nasreddin Hoca ‘Tabii ki hayır!’ der… ‘Hayvanımın kabahatinden neden ben sorumlu olayım ki?’ Komşusu ‘Bi dakka, bi dakka…’ der, ‘Galiba soruyu yanlış sordum’; başa döner ve sorusunu tekrarlar: ‘Eğer benim boğam ineğinizi boynuzlamış olsaydı o zaman ne olurdu?’
‘Aaa’ der Nasreddin Hoca, ‘Şimdi iş değişti. Kanun kitabını açıp bu olayın emsallerinde nasıl karar verilmiş, nelere dikkat edilmiş bakmak gerek.’’’
Fathali M. Moghaddam’ın Diktatörlüğün Psikolojisi kitabı işte bu fıkrayla sona eriyor.
Hoca’nın öyküsü aklıma, Ümit Kocasakal’ın Twitter’da öyle, Atatürk Orman Çiftliği’nde böyle…” isyanını getirdi.
Bakın şu çelişkiye bakın!” diye Kocasakal hayretle sesleniyor ya; “(Başbakan) Twitter’la ilgili olarak ‘Mahkeme kararı var!’ diye sinirleniyor. Öbür yanda AOÇ’deki inşa edilen başbakanlık binası için var olan mahkeme kararını tanımıyor. Gücünüz yetiyorsa engelleyin, açılışı da yaparım, otururum da’ diyor! Bu nasıl iştir?
İlahi Ümit Kocasakal!
Nasreddin Hoca öykülerinin cümlesi boşuna çifte standartlarımızı” taşlamıyor.
Bizim yaşadığımız coğrafyada “tutarlılık hiçbir vakit kitlelerce aranan, baştacı edilen değer olmamış.
Hele de üstelik “güç” söz konusu olunca; Twitter’da öyle, AOÇ’de böyle!” dayatması haliyle çocuk oyuncağına dönüşüyor.

Emine Hanım poz vermişti
Yeni Türkçeye çevrilen “Diktatörlüğün Psikolojisi Emine Hanım’a yazarı Fathali M. Moghaddam tarafından Erdoğanların son ABD gezisinde armağan edilmişti.
Gezi’nin patlak vermesinden on gün önce ABD’nin Georgetown Üniversitesi’nde bir Türkiye konuşması yapan Emine Hanım’ı selamlamak üzere kürsüye çıkan; Georgetown Üniversitesi profösörlerinden Fathali M. Moghaddam, yazdığı son kitabını “first lady”ye sunmuş; Bayan Erdoğan da yazar ve üzerinde The Psychology of Dictatorship” yazan bu ilgi çekici eserle mutlu mesut kameralara gülümseyerek poz vermişti.
İran asıllı akademisyenin Erdoğan’a “manidar jestiyle özel bir mesaj iletip iletmediği, Emine Hanım’ın da bu mesaja uyanıp uyanmadığı o dönem çok konuşulmuştu.
Kitapçılarda henüz yer almadan Türkiye’de ünlenen Moghaddam’ın eserini bu sebeple elime geçer geçmez okudum.
Bilimsel içeriğine rağmen, rahat ve akıcı bir dille yazılmış olan kitap; İran kültüründe de önemli yeri olan girişteki -kıssadan hisse!- Nasreddin Hoca öyküsüyle bitiyor.
Diktatörlüklerin “çifte standart”tan beslendiğine dikkat çeken, “Diktatör, hangi konu hakkında ne söylemiş olursa olsun kutsal gerçek muamelesi görür” diyen yazar; rejimlerin diktatörlüğe dönüş mecralarını anlatıyor.
Moghaddam’ın özgün yanı; siyasi rejimleri demokrasiler”- “diktatörlükler” saf biçimde ayırmak yerine değişimlerine teksif olması...
Diktatörlük ve demokrasi kavramlarını bir sarkacın iki aşırı ucu olarak değerlendirmeyi yeğledim” diyen yazar, “toplumların diktatörlük- demokrasi sarkacının iki ucu arasında sürekli gidip geliyor olması, kitabın en önemli mesajlarından biridir” yorumunu yapıyor
Moghaddam’ı özetle “sarkacın diktatörlüğe dönen ucu” ilgilendiriyor ve aslen psikolog olan yazar bu savruluşun koordinatlarını inceliyor.

‘Akıl tutulması’
Diktatörü halkın gözü kapalı desteklemesi ve arkasında kenetlenmesi için iç-dış tehdidin abartılması örneğin, savruluştaki ilk dönemeçlerden biri.
Ortak çıkar gruplarının oluşmasıyla yeni rejim elitinin yaratılması.
Rejimle ilgili düş kırıklıklarının; “ötekileştirilen hedeflere” yönlendirilerek savuşturulması...
Rejime” öfke ve saldırganlığın, günah keçileri üzerinden giderilmesi…
Karşıt görüş fikrinin”, ölümcül günah düzeyinde tabulaştırılması…
Rejimin yanlışlarının denetlenmesi için geri bildirimlerin böylece sıfırlanması ve mutlak sessizliğin sağlanması...
Sessizliğin galip gelmesiyle yolsuzlukların yayılması, yolsuzlukla yaşamak fikrinin kanıksanması…
Bu “çifte standartlar” ve boyun eğmelerin sonunda “ahlakın aşınması” ve sonucunda Nazi rejimlerini yaratmaya dek varan bir toplu akıl tutulmasının” yaşanması…
“Diktatörlüğün psikolojisini” Moghaddam böyle özetliyor. Yazarın bizzat yaşadığı “İran devrimine yönelik analizleri hele kitabın en ilginç sayfaları.
Başta kendisini tam konsolide edemeyen “İslam devriminin”; 1979-80 arasında patlak veren “rehine krizi” ve “İran-Irak” savaşı sayesinde; muhalifleri biçişini örneğin Moghaddam birinci elden anlatıyor.
Bu olayların “dikkati, İran’ın iç işlerinden uzaklaştırarak; dış tehdit Büyük Şeytan’a yönlendirmeye yardımcı olduğunu” belirten bilim adamı, bu seferberlik atmosferinin, diktanın dört dörtlük meşrulaştırılmasında kullanıldığını açıklıyor.
Moghaddam’ı okudukça yazarın Türkiye’de olan biteni dikkatle izlediğine karar verdim.
Emine Hanım’a kitabını da bu ilgisi dolayısıyla takdim etmiş olduğuna hükmettim!
“Diktatörlüğün Psikolojisi”nde çünkü öyle pasajlar var ki; “İşte budur!” diyorsunuz: “Diktatörlüğe sarkaç, tam demek böyle bizim bugün içinde bulunduğumuz olaylarla dönüyor! __



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları