Eller gider Mersin’e...

07 Haziran 2016 Salı

Tayyip Erdoğan, son günlerde nüfus kontrolüne bir kez daha karşı çıkarken gerekçesi şuydu:
- İslamda nüfus kontrolü yoktur.
Rejimi dinsel temellere oturtma çabaları gittikçe yoğunlaşan Reis’in bu çıkışı yaptığı mayıs ayının son günlerinde, Arap Baharı’nın başladığı ülke Tunus önemli gelişmeler yaşıyordu.
Bilindiği gibi “Arap Baharı” 17 Aralık 2010 da, Muhammet Buazizi’nin kendini yakmasıyla Tunus’ta başlamış ve ilk aşamada, Tunus’taki Bin Ali diktası devrilmiştir.
Ama bütün Arap âlemine sıçrayan olaylar, bu ülkelerin tümünde olduğu gibi, Tunus’ta da, demokrasiye yol açamamıştır. Gerçi Bin Ali’nin iktidardan uzaklaşmasının ardından yapılan 2011 seçimlerinden sonra deneyimli Gannuşi’nin önderliğindeki İslami referanslı En Nahda (Diriliş) partisi hükümet olmayı başarmıştı ama ülkede demokratik bir istikrar oluşamamıştı. Bunun nedeni, En Nahda’nın anayasayı şeriat hükümlerine uydurma girişimlerine, ülkedeki diğer siyasi güçlerin karşı koymalarıydı.

***

Tunus’ta laik güçler ile İslamcı El Nahda arasındaki gerginliğin doğurduğu, kaos 2013 yılında, laik ve sol muhalefetin önde gelen politikacılarının ikisi, Şükrü Bolagi ile Muhammed Brahmi’nin öldürülmeleriyle zirve yapmış, En Nahda hükümetten çekilmek zorunda kalmıştı.
Rejimin dincileştirilmesine karşı koyan laik cephe ise 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yüzde 57 ile kazanarak büyük bir zafer elde etmişti.
Ama iktidardan çekilmek zorunda kalan En Nahda, 217 kişilik parlamentoda 69 sandalye ile en büyük siyasal parti konumunu sürdürmekteydi.
Bin Ali döneminde yeraltı ekinliklerinde de deneyim kazanmış olan bu köklü partinin ülkeyi İslamcı bir rejime götürme inadının sürmesi halinde, Tunus’un istikrara kavuşmasına imkân olmadığı açıktı.
Gerçi orta sınıfın öbür Arap ülkelerine oranla güçlü olduğu, yine eğitim düzeyinin öbür Arap ülkelerine kıyasla daha yüksek bulunduğu Tunus’ta laik cephe kolayca teslim olmayacağını kanıtlamıştı ama bu durum taraflar arasındaki gerginliğin tırmanarak, istikrarsızlığın kronikleşmesini engellemeye de yetmeyecekti.

***

En Nahda’nın üç gün süren 10. olağan kongresi, mayıs sonunda böyle bir hava içinde toplandı ve Gannuşi’nin din ile siyaseti birbirlerinden ayırmaya karar verdiklerini açıklaması ülkenin politik yaşamında, büyük ve önemli bir dönemeç oluşturdu.
En Nahda’nın 74 yaşındaki lideri kapanış konuşmasında durumu şöyle özetliyordu:
En Nahda kararlı bir şekilde, İslamın ve modernleşmenin değerlerinden esinlenen sivil ve ulusal bir parti olmaya yönelmektedir.
Gannuşi’nin yandaşları yaptıkları konuşmalarda kendilerine örnek olarak, Müslüman Kardeşleri değil, Alman Hıristiyan Demokrat Birliği’ni seçtiklerini dile getirmektedirler.
Hamamet’te toplanan 10. kongrenin diğer bir önemli yanı da kendilerine yüzde 20’lik bir kontenjan tanınan kadınların parti içindeki yükselişleri oldu.
Tabii bütün bunların En Nahda gibi bir kuruluş içinde bir anda geri dönülmez kazanımlar haline dönüşmesini beklemek hayal olur.
Ama yenileşmeden ve modernleşmeden yana tavır koyan Gannuşi kongrede oyların yüzde 75’ini alarak büyük bir çoğunluğa dayandığını kanıtlamıştır.
İşte bizde “Reis” rejimi gittikçe dincileştirirken, Tunus’ta da bunlar oluyordu.
Evet, elin oğlu Mersin’e, biz ise tersine...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları