Kitaplar arasında

09 Haziran 2016 Perşembe

Kitaplarla dolu günler geçiriyorum. Dikta seslerini duymamak, geri zekâlı yerine konmamak, ülkenin geldiği duruma daha çok kahrolmamak için teselliyi müzikte, kitaplarda, güzel sanatlarda buluyorum...

Bir ulu ırmak
Birkaç gündür elimden düşmeyen bir kitap yoksa albüm mü demeli, devasa bir eser. İlk sayfalarını araladım ve elimden bırakamaz oldum, kaptırdım satır satır okuyorum, fotoğrafları inceliyorum: Bedri Baykam’ın yazdığı “Graffoman’dan Sokak Sanatına: Grafiti”, heyecan verici bir serüven kitabı... (Piramid Yayıncılık) İnsan eli mağaraya ilk bizon resmini çizdiği günden bu yana gelen bir serüvenin yani grafitinin öyküsü... Sümer, Roma, Mısır uygarlıklarından geçip, dünya savaşlarına, oradan 68 başkaldırısına, Berlin’den New York’a uzanan sokak sanatının izleri... Sokak ruhunun dili... Müthiş dinamik, özenle hazırlanmış, iç içe geçmiş İngilizce ve Türkçe, sayfa düzeni çarpıcı bir kitap ...
Gelin de şimdi Nâzım’ın Saman Sarısı şiirinin son dizelerini anımsamayın!
“...bir ulu ırmak akıyor insan eli ilk mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri / sonra bütün çaylar yeni balıkları yeni su otları yeni tatlarıyla dökülüyor / onun içine ve kurumayan uçsuz bucaksız akan bir odur.”
İşte sanat böyle bir şey!

Bilimin sanata dönüşmesi
Orhan Bursalı’nın yazdığı “Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü” kitabını bir çırpıda okurken, yalnız bilim tutkusunun değil, keşif sürecinde mücadelelerle dolu bir yaşamın da sanata dönüşebileceğine tanık oldum.
Ayrıca , Nobel’i aldıktan sonra da Aziz Sancar’ın tüm davranış, söylem ve eylemlerinde, sanatçılara örnek olabilecek bir duyarlılığa şapka çıkardım.
PEN Türkiye Merkezi olarak, her ay “Ayın kitabı”nı seçiyoruz:Haziran ayı kitabı olarak Orhan Bursalı’nın “Aziz Sancar ve Nobel’in Öyküsü” kitabını seçtik (Kırmızı Kedi Yayınları.) Gerekçesini yazarın kitabın sonundaki sözleriyle belirledik . Orhan Bursalı’ya teşekkür ediyor ve o sözleri paylaşıyorum:
“Biz de Aziz Sancar’a teşekkür ederiz, ülke insanlarımızın odaklandıkları takdirde mükemmel bilim yapabileceklerinin kanıtını sunduğu, bilim dünyamıza güven verdiği, gençlere çok iyi bir örnek olduğu için... Ve... Ülkemizin geçtiği çok çok zor bir süreçte, yüzümüzü güldürdüğü ve hepimize gelecek güveni verdiği için. “

İnce şeyleri anlatabilmek
Geçen hafta bizim gazetede dört satırlık bir haber çıktı . Özetle Ayşe Kulin, Roma’daki prestijli roman ödülü “Premio Roma” ödülüne aday gösterildi diyordu... O 4 satırın gerisindeki çabayı, emeği ve haberin taşıdığı önemi düşününce içime koca bir “Ah” oturuverdi!
Hani Sevgili Gülten Akın demişti ya: “Ah kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” diye...
Artık 140 vuruşluk twitter ile haberleşmek varken kimselerin mektup yazmaya vakti yok misali , artık gazetelerin kültür sayfaları da telgraf diliyle, harfler sayılarak yazılıyor.
İçimdeki “ah” şunları söylüyordu:
Ayşe Kulin’in Premio Roma’da finale kalan 5 yazar arasına girmesi kendi başına büyük başarıdır ve çok önemlidir.
Öteki 4 aday şöyle: ABD’den Ian Fleming Dagger ödülü sahibi Roger Hobbs, Fransa’dan Goncourt ödüllü Charles Juliet, İngiltere’den eserleri 30 dilde yayınlanan Matt Haig ve İsrail’den ödül rekortmeni Lavie Tidhar...
Ayşe Kulin’in İtalya’da “L’Ultimo Treno Per Istanbul” (İstanbul’a Son Tren - Bizdeki adı “Nefes Nefese”) bugüne dek 34 ülkede yayınlandı, sadece ABD de 200 binin üstünde sattı.
Sonuç, 24 Haziran’da Roma’da yapılacak törende açıklanacak. “Premio Roma” ödülünü alsın ya da almasın ben Ayşe Kulin’i şimdiden kutluyor, iyi ki varsın diyorum!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları