Gazetecilik...

28 Temmuz 2016 Perşembe

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın dünkü ortak açıklamasında iki önemli noktaya parmak basılıyordu:
Birincisi, ne yapılmamasına ilişkindi: Deniyordu ki: “Bu gözaltılar yeni hak ihlallerine, basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü açısından yeni kırılmalara yol açmamalıdır. Doğrudan suça bulaşmamış, tek işi ve işlevi gazetecilik olanlar çağdaş demokrasilerde olduğu gibi herhangi bir hukuksal takibe uğramamalıdır. Soruşturmalar basın ve düşünceyi ifade özgürlüğü ile halkın haber alma hakkını engellememelidir.”
Oysa “yapılmamalıdır” denilen her şey, dolu dizgin yapılmakta ve OHAL sürdükçe daha da yapılacağından hiç kimsenin kuşkusu yok... İkincisi, “Gazetecilere yönelik suçlamalarda iddianamelerin en kısa sürede hazırlanması ve şeffaf bir biçimde kamuoyu ile paylaşılması” gerekliliği...
Ortada henüz bir iddianame yok. Gerekçe FETO’ya yakınlıksa, iki yıl öncesine kadar hükümette ona yakın olmayan var mıydı? Gerekçe “Silahlı darbe teşebbüsü” ise, adı geçen gazetecilerin elde silahla darbe yapmaya kalkıştıkları görülmüş mü?

Düşünce ve ifade özgürlüğü
Önceki gün 42 gazeteci, dün 47 gazeteci için gözaltı kararı alındı...
Önceki gün bir profesör kullandığı sözcükler beğenilmediği için televizyon programından kovulup adeta linç edildi!
Adı geçen gazetecileri sever sevmez, düşüncelerine katılır ya da katılmazsınız,
o başka mesele. Ama onlara terörist muamelesi yapamazsınız! Profesörün seçtiği kelimeleri benimsemez, karşı çıkarsanız, kanalı değiştirebilir, televizyonu kapatabilirsiniz. O kadar!
İktidarın sözcüklerini kullanmadı, hükümetin söylemini tekrarlamadı diye kimse kimseyi linç edebilir mi???
Hükümeti eleştirmekle, darbe yapmaya teşebbüs arasındaki sınırlamayı belirleyen kim???
Düşünce ve ifade özgürlüğü olmayan yerde vicdan özgürlüğü de kalmaz!
Yıllardır Ergenekon, Balyoz, Casusluk davalarıyla zaten hepimizin, toplumun çok büyük bir bölümünün adalet duygusu yerle bir oldu. Bunların intikamını almaya kalkışmak, öteki uca savrulmak, neye hizmet eder ki?
Millet, asker, polis, hükümet, muhalefet, el ele verip darbeyi durdurdu diye demokrasi bayramı yaptığımız şu günlerde, herhalde amaç intikam ve daha çok kutuplaşma değildi!

Gazetecilik deyince:
Gazetecilikte, okullar dışında iki hocam oldu; Nezih Demirkent’ten, söyleyeceğimi en açık seçik söylemeyi; Abdi İpekçi’den, her olayın, her sorunun, her gerçeğin farklı yönlerini araştırmayı öğrendim... (Bizim zamanımızda tepeden inme köşe yazamazdınız, muhabirlikten yetişirdiniz.)
Bugün ikisi de hayatta değil. Yaşasalardı çok acı çekerlerdi. Gazeteciliğin adeta kutsal bir meslek olduğuna inanmış, özgür basın savunucularıydılar...
Gazetecilik mesleğini kötü amaçlara alet eden, kötü gazeteciler yok mu? Vardır. Kimi çıkar derdinden, kimi korkudan, kimi elde ettiği nimetleri elden çıkarmamak adına yoldan çıkabilir. Kullanıldım, aldatıldım diyebilir. Ama zaten meslek onları dışlar! Lince, intikama, gözaltı ya da tutuklamaya gerek yok!
Son söz Albert Camus’nün: “Özgür bir basın, hiç kuşkusuz iyi de olabilir kötü de; ama özgür olmayan bir basın mutlak kötü olur.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları