AKP’nin demokrasi bayramı

08 Ekim 2016 Cumartesi

Başarısız darbeden üç ay geçmesine rağmen OHAL kronik bir “hal” aldı. İnsanların aklına Türkiye dendiğinde bundan böyle gazetecilerin üçte birinin işsiz kaldığı, on binlerin pasaportuna el konulduğu, rejim muhaliflerinin yakınlarının bile seyahat özgürlüklerinin ellerinden alındığı, on binlerin gene adi suçlulardan boşaltılan cezaevlerine tıkıldığı ve işten atıldığı cehenemmi bir rejim geliyor.
Hal böyle olunca uluslararası kamuoyu “Bu Türkiye o Türkiye mi” diye soruyor: “RTE Türkiyesi zamanında hani demokratik reformları kucaklamıştı? Nasıl bu kadar değişti?
İsveç’ten Erik Meyersson adlı bir sosyal bilimci, işte Batı’da çok yaygın sorulan bu soruya mim koymuş: “One minute!” demiş: “Yoksa aslında öyle bir Türkiye hiç var olmadı mı?
Kadınlar sevdik hiç yoktular” hesabı… “AKP’nin Türkiye’yi demokratikleştirmesi, yaygın paradigmanın aksine yoksa hiç gerçekleşmedi mi” sorusunu masaya yatırmış.
Cumhuriyet okurlarına bu soru zaten absürt gelebilir. Ancak Gezi ve 17/25 Aralık’a dek Türkiye’de liberallerin de kucakladığı genel geçer söylem “AKP’nin başta muhafazakâr demokrat ve reformcu” bir parti olduğu şeklindeydi. Ve bu söylem yurtdışında hiç sorgulanmaksızın kabul görüyordu.

Tarihi ve coğrafi gerileme
Bu varsayıma göre iktidara geldiği ilk on yılda AKP, Türkiye’yi AB ile üyelik müzakeresine oturtan onca “demokratik reforma” imza atmış ama sonrasında ne olduysa olmuş ve birdenbire “aa…şok… şok… şok…” reformlar rayından çıkmış, RTE Türkiye’si beklenmedik biçimde “başkalaşmıştı”.
Liberaller hani hâlâ “Biz değişmedik. AKP ve Erdoğan değişti” diyorlar ya…
Eloğlu Meyersson üşenmemiş, şimdi işte bu afaki söylemi matematiksel bir modelle incelemiş. İnternette isteyen Meyersson’un ilginç makalesinin tamamını okuyabilir. Ben kısa bir özet yapacağım.
1. Meyersson Türkiye’de demokratikleşme sürecini, Menderes’ten bu yana öncelikle kendi tarihi içinde inceliyor.
2. Ve de gene Türkiye’nin demokratikleşme iddiasını dünya
ölçeğinde karşılaştırmalı merceğe alıyor.
İsveçli yazarın iki kıstasla da vardığı değişmez sonuç, AKP’nin demokratikleşmeyi, iktidara geldiği ilk günden beri sistemli biçimde mayınladığı ve geri çektiği yolunda.
Kronolojik olarak Türk demokrasisi en dip noktasına ’80’de ulaşmış. Ancak ’83-2002 arasında sistemli bir ilerleme kaydedilmiş.
Bu konjonktürel ilerlemeyi dünyayla kıyaslamada da görebiliyoruz.
2002 öncesinde Türkiye, Latin Amerika demokrasilerinin ve Avrupa ülkelerinin trendine yaklaşırken, 2002 sonrasında bu coğrafyalarla makas açılıyor, düşüşe geçilerek ters istikamette hareket eden Ortadoğu ülkelerine yaklaşılıyor.
Yani AKP bir yandan demokrasi tarihinde ülkeyi 30 yıl öncesinin en geri noktasına savururken, dünyada da 3. lige düşürüyor.
Kurumsal kayış (gerileme), Türkiye’yi Orta Afrika ülkeleri ile benzer seviyelere düşürüyor ve Asya-Ortadoğu’ya yaklaştırıyor” diyor Meyersson.

Liberaller RTE’den farksız
AKP’nin 50’lerden bu yana “Türkiye’de en hileli seçimleri” yapageldiğine dikkat çeken İsveçli araştırmacı, iktidar partisinin “demokrasiyi dilinden düşürmemesini” de bir kara mizah gibi öne çıkarıyor.
AKP’nin gerçek doğası madem artık matematik modellerle böyle ak-kara kertesinde ortaya konuyor, eli kalem tutan bunca okumuş yazmış aydın…nasıl bu kadar uyudu? Küresel emperyalin hadi art niyeti vardı, Irak’a nasıl sözüm ona demokrasi getirmek adına girildiyse Türkiye’ye de AKP getirildi; ilk “rejim değişikliği” burada oldu falan… bunları biliyoruz.
Aydınlar peki, bilimsel biçimde ortaya konan bu (asgari) “30 yıllık geri savruluşa” niye yalnız Gezi sonrasında uyandı?
Niye bu sorunun hâlâ tatmin edici bir yanıtı yok? Neden hâlâ ciddi bir yüzleşme yapılmıyor? “FETÖ tarafından kandırıldım” diyen RTE ile “RTE ve AKP tarafından kandırıldık” diyen aydınlar ve liberaller arasında yoksa hiç mi fark yok?
Yarına devam.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları