Hikmet Çetinkaya

Kıyametin habercisi...

18 Ekim 2016 Salı

Akşam saatlerinde trafik ışıklarının olduğu yerde görüyorum aylardır o kadını...
Kucağında bir bebe, yanında iki sarı saçlı, mavi gözlü kız çocuğu, yaşları 4 ve 5 olmalı.
Kadının boynunda bir kartona yazılmış bir yazı:
“Açız, ekmek parası için yardım edin bize...”
Kötü bir Türkçeyle yazılmış eğri büğrü bir yazı...
Sonbahar soğuğu, kadın ve çocuklar...
O kadını gördükçe Suriye’de yaşanan iç savaş, Musul, şehit cenazeleri, terör geliyor aklıma.
Karmakarışık duygular içindeyim...
Musul’a uzanan yolu düşünüyorum... Lozan tartışmasının durduk yere gündeme getirilmesine... Başkanlık sisteminin gerçekleşmesi için gözle görülen gelişmelere.
Musul operasyonunu bunlardan ayırmak olası değil.
Bu arada “Yenikapı ruhu” sizlere ömür, artık “Osmanlı olma” ruhu doğdu...
Hayatın akışı, insanların ölü bedenleri üzerinde estirilen siyaset fırtınasını, “başkan baba” olmanın hayallerini, parlamenter sistemin bir kenara itileceğini anlatmak boşuna.
Musul’a girmek, savaşın bir parçası olmak, gücünü göstermek içgüdüsü.
Bu arada cezaevleri tıka basa dolu. Doluluk oranı yüzde 104.
Generaller, polisler, yargıçlar, savcılar, gazeteciler, işadamları.
Sınırsız gözaltılar...
Ülkeyi yönetenler şöyle diyor bugünlerde:
FETÖ 40 yıldır sinsice devletin kılcal damarlarına girmiş, kimse fark etmemiş.”
Ülkeyi yönetenlerin böyle konuşmaya hiç hakları yok. Çünkü 17/25 Aralık öncesi ve sonrası var.
Onu geçtim...
Adana DGM’nin kararı var:
“Gülenciler terör örgütü...”
Bu bir yargı kararı...
Eğer 17/25 Aralık olmasaydı, 15/16 Temmuz kanlı darbe kalkışmasını yapmasalardı iktidar onlarla kol kola olacaktı bugün...

***

Trafik ışıklarının yanıp söndüğü yerde dilenen Suriyeli mülteci kadın ve çocukları acaba hayata nasıl bakıyorlar?
Bu soru kaç gündür kafamda benim. “Musul’u kimseye vermeyiz” diyenler, yangına körükle gidenler, ülkeyi savaşa sokanlar, kapalı kapılar ardında konuşulanlar...
Hepsini alt alta koyuyorum.
Musul’u kimseye vermeyeceğini söyleyen “başkanlık ruhu” sonu belli olmayan bir savaşı tetikliyor.
Bir gün söylediği, ertesi gün başka bir düşünceyi gündeme getiriyor:
“Kusura bakmayın Musul’un ne DEAŞ terör örgütüne ne de başka terör örgütüne verilmesine izin vermeyiz.”
Tüm bunlar gözler Musul operasyonuna çevrilmişken oluyor...
Türkiye destekli ÖSO, IŞİD’in elindeki Dabık’a operasyon başlattı. Bölge kritik öneme sahip. IŞİD, “Hilafet Ordusu” olarak adlandırdığı ve en güçlü cihatçılardan oluşan topluluğun bir bölümünü bölgeye yollamıştı.
Örgüt Dabık’ın “kâfirlerle inananlar arasında gerçekleşecek ve kıyametin habercisi olacak nihai bir savaşın yaşanacağı yer” olduğunu açıklıyor.
Tüm bunlar olurken Gaziantep’te IŞİD’in hücre evi basılıyor. 3 polisimiz şehit düşüyor; 4’ü polis 8 kişi yaralanıyor.
Van’da İçişleri Bakanlığı’nın belediye meclis üyeliğine atadığı kayyım, evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda öldürülüyor.
Ölüm makineleri PKK, IŞİD,FETÖ...
Hepsi kara vicdanlı, acımasız, insani duyguları körelmiş.
Bir yanda terör öte yanda savaş...
Sonu belli olmayan bir savaş bu.
Yapılan açıklamalar çelişkilerle dolu... Irak farklı bir şey söylüyor, Türkiye farklı, ABD farklı, Rusya farklı...
Irak Başbakanı Haydar El İbadi, Türkiye’nin topraklarını ihlal eden tek güç olduğunu söylerken ABD askerlerinin “danışman düzeyinde” olduğunu öne sürüyor...

***

Yazımı yazdığım saatlerde Musul çembere alındı, ÖSO Dabık’a girdi.
Trafik ışıklarının olduğu yerde dün gece yine biri kucağında, ikisi yanında, yalınayak iki kız çocuğunu gördüm...
Sonra Türkiye’yi mesken tutan Gaziantep’teki IŞİD’in hücre evini, iki canlı bombayı düşündüm.
Boğazım düğümlendi... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları