Köy Enstitüleri Deneyimi...

20 Nisan 2014 Pazar

17 Nisan 1940’ta çıkarılan 3803 sayılı Yasa’yla kurulan Köy Enstitüleri 74 yaşına bastı. Sadece bir kuşaklık dilimde hizmet vermesine karşın adından hâlâ söz ettiren Köy Enstitüleri, küresel ölçekte örnek alınan bir deneyimdir.
Her şeyden önce Köy Enstitüleri, eğitimde coğrafyasal fırsat eşitliğinin adıdır. Bugün Türkiye’de 7 bölgeye eşit ağırlıkta yayılmış bir eğitim kurumu yoktur. Oysa Hasan Âli Yücel’lerin, İsmail Hakkı Tonguç’ların öncülüğünde açılan bu kurumların Türkiye haritasındaki yeri işaretlendiğinde tüm bölgelerin ışıklandığı görülecektir.
Kepirtepe (Kırklareli), Arifiye (Sakarya), Savaştepe (Balıkesir), Kızılçullu (İzmir), Ortaklar (Aydın), Çifteler (Eskişehir), Gönen (Isparta), Aksu (Antalya), İvriz (Konya), Düziçi (Osmaniye), Hasanoğlan (Ankara), Gölköy (Kastamonu), Akpınar (Samsun), Pazarören (Kayseri), Akçadağ (Malatya), Yıldızeli (Sivas), Beşikdüzü (Trabzon), Pulur (Erzurum), Dicle (Diyarbakır), Erciş (Van), Cilavuz (Kars) Köy Enstitüleri sadece bu illerin değil, çevresindeki köylerin, kasabaların da çekim gücüydü. Yaz tatillerinde okullararası gezi düzenlenerek bölgelerin birbirini tanıması da sağlanıyordu.

***

Köy Enstitülerinin ruhu neydi?
Bu soruyu sadece bir sözcükle yanıtlamak gerekirse şunu söyleyebiliriz:
Üretim!
Eğitimin böylesine üretimle iç içe olduğu bir sistem beraberinde doğal olarak pek çok alanda çoğalmayı getiriyordu. Öğrenciler tarımsal üretimin içinde yer alarak hem toprağı ve teknolojiyi öğreniyordu.
Kendi elektriklerini kendileri üreterek bilimin ışığını her anlamda hissediyorlardı.
Doğal kaynaklardan kültüre bölgelerindeki tüm zenginlikleri araştırarak, bedenle beyni, kendi ifadeleriyle kol ile kafayı birleştiriyorlardı.
Bir başka deyimle bilimle günlük yaşamın gerekleri buluşuyordu.
Bugün de evrensel anlamda bilimin gelişimini sağlayan unsurların başında insanların yaşamlarını kolaylaştırmak, ulaşılan her hedefi bir adım ileri götürmek, araştırmacı ruhu güçlendirmek ve yaymak gelmiyor mu; işte Köy Enstitülerinin varlık nedeni de bunlardı.

***

Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu eğitim sorunlarına kalıcı çözümler aranmaya başlandığında, 21. yüzyılı yakalama hedefi masaya konduğunda, aklın yolunu izleyen herkesin ilk başvuracağı deneyimlerin başında Köy Enstitüleri gelir.
Söz konusu olan, bu kurumların bugün aynı çerçeve içinde kurulması değildir. Ya nedir? Köy Enstitülerinin ana hedefi olan öğrenme ve üretme heyecanını bugünkü kuşaklara da verebilmektir; Köy Enstitüleri deneyimini 21. yüzyıl değerleriyle buluşturmaktır.
Köy Enstitüleri öğrencilere öncelikle öğrenmeyi öğretiyordu. Bunu başaran bir kişi artık neyi nereden, nasıl öğreneceğini kendisi de bulur.
Kimileri şöyle diyebilir:
Kardeşim, 1940’larda Türkiye nüfusunun yüzde 80’i köylerdeydi. Bu anlamda böyle bir eğitim örgütlenmesi gerekliydi. Bugün neredeyse tam tersi; nüfusun ancak yüzde 25’i köylerde oturuyor.
Buna verilecek çok yanıt var ama, sadece şu gerçeği paylaşmak bile yeterli:
Bugün büyük kentlerin ortalama üçte ikisi kırsal kesimden göçenlerin oluşturduğu semtlerle kuşatılmıştır.
Bir araç için petrol ne ise eğitim için hedef seçip onu başarma heyecanı taşımak da odur.
Köy Enstitüleri marşı şöyle diyordu:
“Karanlıkla cengimiz var / Savaşalım arkadaşlar / Kafamızda, kolumuzda / Eriyecek dağlar taşlar.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

31 Mart başlangıcı! 9 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları