Borçlu olduklarımız

01 Ocak 2017 Pazar

Genellikle, o zaman tek kanal olan TV’nin son haber bülteninde, o gün verilecek tüm iç ve dış olayları sıraladıktan sonra, programı noktalamadan hemen önce “İstiklal Savaşı gazilerinden...” diye başlardı spiker. Çoğu zaman bu ölüm haberleri günlük programın bitişi olarak kabul edilir ve tümcenin tamamlanması bile beklenmeden aygıtın düğmesine basılır, ekran kararırdı.
Her gece değilse bile, iki üç gecede bir yinelenen bu haberlere gelince sıra, sanki sunucu da yavaştan kâğıtlarını toplayıp çoktan stüdyonun dışına kaçmış olan düşüncelerini izlemek için gitmeye hazırlanıyormuş duygusuna kapılırdım hep.
O sırada, biri televizyonu kapatmaya kalkışsa hemen müdahale ederdim:
- Dur kapatma!
Hepsini de 26 Ağustos 1922 sabahı “şayak kalpaklı adam”ın emrini beklerken gözümde canlandırdığım bu insanlara, bağımsızlığımızı, Cumhuriyetimizi borçluyduk.
Ölüm haberlerini sonuna dek, saygıyla izleyip bir an onları düşünmeye borçlu hissederdim kendimi, içimden saygı duruşuna geçerek, bu minneti ifade ederdim kendimce.
Bana göre onlar, güç koşulların yoksunluğunda yetişmiş ve ancak tarihin belirli dönemlerinde ortaya çıkan bir türün son örnekleriydiler.
Son İstiklal Savaşı gazileri de göçeli çok oldu. Anonslar, 1980’li yıllarda son buldu.

***

Şimdi, kanal sayısı namütenahi artmış olan televizyon ekranlarımızda akşam haberleri başlar başlamaz, şehit cenazeleri görüntüleri var, hepsi bayrağa sarılı tabutlar içinde, arkalarında, göz pınarları kurumuş yaşlı ana babalar, hıçkırıklarını tutamayan tazeler, ne olduğunu henüz tam kavrayamamış küçüklerin görüntüleri eşliğinde, ekranda belki de aynı anda hem ilk hem son defa görünüyorlar.
Bir süre bu görüntülere katlanamadım, uzaktan kumanda ile kaçınmaya çalıştım.
Sonra düşündüm ki, borçlu olduğumuz şehitlerimizin cenaze törenlerini, geride bıraktıklarının acılı yüzlerini de kaçırmadan izlemeliydik.
Onlara borçluyduk ve haber programlarının bu ilk görüntüleri şehitleri soyut bir kavram olmaktan çıkarması, olayı elimizden geldiğince paylaşarak somut olarak yaşamamızı sağlaması açısından çok da yararlıydı. Onları baştan sona dikkatle izlemek zorundaydık. Çok şey borçlu olduğumuz, canını bizim için vermiş insanlarımıza, minnetimizi başka türlü ifade imkânımız kalmamıştı artık.
Artık yaşamımızda, bizim için kendilerini feda edenler kervanına yenileri eklendi. Bunlar demokrasimizi hâlâ ayakta tutmaya çalışırken, ifade özgürlüğünü savunmak için, aynı zamanda bizim yerimize hapise düşen, demokrasi gazilerimiz ki bir kısmı o güç koşullar altında yalnızca özgürlüklerini kaybetmekle kalmıyor, aynı zamanda canlarını yitirerek demokrasi şehitliği safına göçüyorlar.
Onların bir bölümünün fotoğraflarını, her gün gazetenin birinci sayfasında görüyorum. Adlarını teker teker saymaya kalksam, her gün bir yenisi eklendiğinden anlamı olmayacak.
2017’nin ilk gününde, bizim için can veren bütün şehitlerimize, sağlığını, özgürlüğünü feda eden, bütün demokrasi ve özgürlük gazilerine, artık yeni şehitler, yeni gaziler olmaması dileğiyle, dostum A. Kadri Ergin’in “Yemen’den Suriye”ye şiiriyle, hepimizin minnet ve şükranlarını sunuyorum:

***

“Yemen’den Suriye’ye Sarıkamış’tan, Yemen’den beri köylüyüz biz emirler hep ölümümüz üzre gelir ölürüz biz ekmeğimiz azdır katığımız az yoksulluğumuz ezelden çoktur ki çok arkamızdan yazılan şiirlere gireriz kefenli kefensiz bizim için yazanları çizenleri atarlar içeriye sormayız biz yollarda eziliriz inşaatlardan düşeriz güzel evlere güzel avratlara hasret gideriz kalkamayız bir türlü ayağa ‘acı vatan’ eyleriz elleri kıblemizi bilir cumalara gideriz türküler söyler bayramları bekleriz sonra sevdiğimiz kadınlara kıyarız üstümüzdeler yüzyıllardır içimizdeki kurtlar dışımızdaki kurtlar Sarıkamış’tan Yemen’den beri emirler hep ölümüz üzre gelir ölürüz biz.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları