Olaylar Ve Görüşler

Serbest ticareti istemiyoruz

24 Ocak 2017 Salı

ABD elitleri, kaybettikleri güçlerini yeniden kazanmak için Avrupa ülkeleri ile Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) serbest ticaret anlaşmalarını yürürlüğe sokmaya çabalıyor. Anlaşma imzalandığı takdirde, genetiği değiştirilmiş gıdalar, Avrupa marketlerinin de raflarını süsleyecek.

Bilmem farkında mısınız? Dünya büyük bir değişimden geçiyor. Irak ve Suriye’nin içinde bulunduğu durum, IŞİD tehlikesi, dünyanın çeşitli yerlerinde patlatılan bombalar, mülteci “krizi”, Brexit, Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanması, Le Pen’in yükselişi ve birçok ülkede sürekli el değiştiren iktidarlar... Bazılarına göre 3. Dünya Savaşı’nın ortasındayız. Bu savaşın ortasında gözümüzden kaçmaması gereken çok önemli bir bölüşüm savaşı da veriliyor. Savaş sonrasının ekonomik düzeni belirlenmeye çalışılıyor. ABD elitleri, son dönemde kaybettikleri güçlerini yeniden kazanmak için Asya ülkeleri ile Transpasifik Ortaklığı Antlaşması (TTP), Avrupa ülkeleri ile Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) serbest ticaret anlaşmalarını yürürlüğe sokmaya çabalıyor.

İstemeyenler var
Fakat bu hiç de kolay olmayacak. Avrupa’nın birçok kentinde binlerce kişi TTIP’yi protesto etmek için defalarca sokağa döküldü. Ayrıca ABD içinde de TTIP’ye karşı çıkan önemli bir grup mevcut. Önseçimlerde Clinton’ı kimsenin beklemediği kadar zorlayan Bernie Sanders taraftarları ve Donald Trump destekçileri TTIP’yi istemeyenler arasında.

TTIP görüşmeleri
TTIP görüşmeleri 2013 yılında başladı. 2013 yılından beri ABD ve AB tam 15 kez kapalı kapılar ardında masaya oturdu. Uzun zamandan beri üzerinde görüşülmesine rağmen anlaşma metninde hâlâ uzlaşmaya varılamamasının sebebi TTIP’nin aldığı sert eleştiriler.
Peki nedir TTIP? Nasıl bir felaket senaryosu öngörüyor? TTIP ana hatlarıyla karşılıklı ekonomik büyümeyi hedefleyen bir ticaret antlaşması. Amaç, şirketlerin hem ABD hem de AB piyasalarında daha rahat faaliyet gösterebilmesi. İmzalandığı takdirde 850 milyon tüketiciyi etkileyecek olan TTIP dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesini oluşturacak. Her ticaret anlaşmasında olduğu gibi TTIP de yeni birçok iş olanağı vaat ediyor.

Dengesizlik derinleşecek
Fakat TTIP’ye karşı çıkanlar hiç de haksız değil. Küreselleşme adı altında uzun zamandır gerçekleşen ekonomik dönüşümler, serbest ticaret yoluyla tekelleşmeyi destekledi. Böylece dünya ekonomisinin çarkını ufak bir zümrenin keyfine terk etti. TTIP bu dengesizliği daha da derinleştirecek. Gümrük tarifesi dışı ticaret engellerinin yok edilmesini hedefleyerek ekonomik düzeni yeniden şekillendirmeyi amaçlıyor. Mevzuatta yakınlaşmayı hedefleyen TTIP, çevre standartlarını ve işçi haklarını Avrupa normlarının çok altına çekecek. Çünkü Amerikan endüstrisinin standartları Avrupa’nın çok altında. Zaten bir elin parmaklarıyla sayılabilen ve uğrunda senelerce mücadele edilmiş demokratik hakların ve standartların birçoğunu geri alacak. Ayrıca anlaşma, getirdiği antidemokratik yargı sistemiyle şirketlerin karlarında azalma olduğu takdirde şirketlerin devletlerin politikalarını mahkemeye taşımasına olanak sağlayacak. Yani anlaşma Avrupa halklarını -ve dolaylı olarak etkileyeceği geri kalanları- birçok açıdan tehdit ediyor.

İnsan sağlığına tehdit
En önemlisi TTIP, gıda güvenliğini, yani insan güvenliğini tehdit ediyor. Şu anda ABD’de marketlerde satılan işlenmiş gıdaların yüzde 70 kadar yüksek bir oranında genetiği değiştirilmiş katkı maddeleri bulunuyor. Avrupa’da bu sayı yok denecek kadar az. Anlaşma imzalandığı takdirde, genetiği değiştirilmiş gıdalar, Avrupa marketlerinin de raflarını süsleyecek. Ayrıca ABD’nin tarım ilaçlanmasında kullandığı ürünlerin ve hayvancılıkta kullanılan yemlerin birçoğu kanser yaptığı gerekçesiyle Avrupa’da yasak. Anlaşma bu yasakları kaldırabilecek. Çevresel standartlarda ve toksin maddelerde de durum benzer. Örneğin, ABD’de satılan kozmetik ürünlerinin üretiminde sadece 11 maddenin kullanılması yasak. Avrupa’da bu sayı 1300. Bu farklılığın sebebi ise şu: Avrupa’da bir şirket herhangi bir maddeyi kullanmadan önce onun güvenli olduğunu kanıtlamak durumda. ABD’de ise durum tam tersi. Bir maddenin güvenli olmadığı ortaya çıkana kadar şirketler o maddeyi kullanmaya devam edebilir. TTIP çevre mevzuatında yakınlaşmayı öngördüğü için Avrupa tüketicisi için bir felaket demek. Daha da beteri, bu durumun bir “dünya standardı” oluşturma tehlikesi ve diğer ülkeler tarafından da takip edilmesi.

Konsey planı
Kapalı kapılar ardında devam eden antlaşma görüşmelerinden sızan dokümanlara göre TTIP “Düzenleyici İş Birliği Konseyi” adı altında ulusüstü bir yapı da getirmeyi planlıyor. Avrupa Kimya Sanayi Konseyi, Amerikan Ticaret Odası gibi endüstri lobilerinin kuvvetle desteklediği Konseyin görevi, Atlantik’in her iki tarafında çıkarılmasına karar verilen yeni hukuki düzenlemeleri birbirlerine uygunluk açısından değerlendirmek ve tarafları önceden haberdar etmek olacak. Yani TTIP sadece halihazırdaki mevzuatta değişiklik öngörmüyor. Aynı zamanda, gelecekte çıkarılacak çevresel ve sosyal standartların da değiştirilebilmesi ve engellenebilmesi için bir yapı oluşturuyor.

NAFTA örneği
Anlaşmanın ticaret ve ekonomik büyümeyi destekleyip yeni iş olanakları yaratacağı aslen her ticaret antlaşması öncesi söylenen bir uydurma. Avrupa Birliği, üye ülkelere anlaşmanın imzalanması durumunda işsizlik artarsa Avrupa fonlarından yararlanabileceklerini söyledi bile. Bu durum, başka ticaret anlaşmaları için de benzer. Örneğin NAFTA’nın da çok fazla iş olanağı yaratacağı söylenirdi ama 12 yılda bir milyon kadar Amerikalının işini kaybetmesine sebep olmuştu.

Türkiye’ye etkisi
Peki, Türkiye bu anlaşmanın neresinde? Şu anda Türkiye TTIP’ye dahil değil fakat olabilmek için büyük çaba sarf ediyor. Anlaşma geçerse ve Türkiye bu anlaşmanın dışında kalırsa bunun Türkiye’nin zararına olacağı iddia ediliyor. Bunun en önemli sebeplerinden biri ise Avrupa Birliği ile yapmış olduğumuz Gümrük Birliği Antlaşması. Fakat Gümrük Birliği’nin kapsamı TTIP’nin kapsamına göre çok daha küçük. TTIP daha fazla sektörü içeren çok daha kapsamlı düzenlemeler içeriyor. Ayrıca TTIP’nin son metnini görmeden antlaşmaya dahil olmanın Türkiye’nin yararına mı zararına mı olacağını kestirmek çok zor. Fakat şu kadarı kesin: Tekelleşmeyi, sosyal ve çevresel standartların indirilmesini öngören, bu standartların “bir maddenin tehlikesi kesinleşmediği sürece piyasada kullanılmasında sakınca yoktur” anlayışıyla hareket eden hiçbir anlaşma Türkiye’nin yararına değildir.

Tehlike hep var
Şimdilik TTIP kabul edilecek gibi durmuyor. Trump’ın seçilmesi, Fransa’nın anlaşmaya sürekli itirazı, Almanya’da sokaklara dökülen binlerce insan ve Avrupa’nın her köşesinden yüksek biçimde çıkan itiraz sesleri bunun en önemli sebepleri.
Fakat TTIP düşse bile tehlike burada bitmeyecektir. Yeni bir anlaşma hazırlanması her zaman çok uluslu küresel şirketlerin hedefinde olacaktır. ABD’deki politika yapıcılarından bazıları temsil ettikleri insanlara rağmen kendi “güçlerini” artırmaya ve ABD’nin uluslararası sistemdeki “gücünü” onarmaya çalışacaklardır. Bu politika yapıcılar çokuluslu şirketlerin yöneticileriyle el ele verip “toplum için topluma rağmen demeye devam edecekler”. Hedeflenmesi gereken şey TTIP’nin engellenmesinin yanı sıra bu şirketlerin hepimizin hayatını tehdit eden gücünün en kısa zamanda kırılmasıdır.

DEFNE GÖNENÇ
İsviçre Uluslararası Çevre
Araştırmaları, doktora öğrencisi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları