Başkanlığa neden hayır?

03 Şubat 2017 Cuma

Küçük bir kadın grubu... Sivil toplum örgütleri Kagider ve Kader’den bir iki temsilci. Birkaç kadın akademisyen, bir edebiyatçı, iki-üç gazeteci… Konu kadın perspektifinden anayasaya ve başkanlığa neden ‘evet’, neden ‘hayır’. İki konuşmacı var. Biri Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve eski AKP İstanbul Kadın Kolları Başkanı Özlem Zengin, diğeri Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve anayasa hukuku uzmanı Prof. Bertil Emrah Öder. Toplantıya katıldım çünkü anayasa değişikliği ve başkanlık için AKP’nin gerekçelerini ilk ağızdan dinlemek ve sorularımı yöneltmek istedim. Sizlerle de paylaşmak istiyorum. Anayasa bir toplumsal sözleşme: Devletin dayandığı temel ilkeleri, vatandaşın hak ve özgürlüklerini, kurumların işleyişini düzenleyen... Hepimizin sadece bugününü de geleceğimizi de bizden sonraki nesilleri de yakından ilgilendiriyor. Üstelik AKP’nin 15 yıllık iktidarında kadını birey olarak görmeyen zihniyeti de göz önüne aldığımızda bizleri yani kadınları hayli yakından ilgilendiriyor. Çünkü kadınların kazanılmış tüm haklarının, tüm gücü ve yetkileri kendisinde toplamış tek adamın ağzından çıkacak sözlerle geri alınması olasılığı var. Bu gerçekleşir ya da gerçekleşmez. Şimdi olur ya da sonra olur, önemlideğil. Önemli olan bu yetkinin tek bir kişiye, başkana veriliyor olması.
Prof. Bertil Öder, özetleyerek aktarıyorum, “Siyasal iktidarın sınırlandığı bir noktada anayasal devletten söz edemeyiz. Şuna bakmalıyız: Bu değişiklikler bizde anayasal açıdan kaygı uyandıracak düzeyde mi? Otoriterleşme ve güçlü yürütme arasındaki bağın güçlenmesi kaygı verici. Uyum yasaları 2007 yılında bitti. Kadın-erkek eşitliğinde hiçbir adım atılmadı. Basın özgürlükleri geriletildi. Demokratikleşme hiç konuşulmadı. Türkiye’nin siyasi tarihine baktığımızda bu kadar derin görüş ayrılıkları, bu kadar keskin bölünmeler olmadı” dedi. Toplumlarda kutuplaşmalar arttıkça başkanlık modelinin tercih edilir hale geldiğini dünyadan örneklerle anlattı. Tabii tüm başkanlık sistemlerinin parlamentoları güçsüzleştirdiklerini de vurgulayarak.
Özlem Zengin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çok yakınındaki bir isim. Bugün gelinen yapıda başkanlığın tek çözüm olduğunu ısrarla vurguluyor. Peki gelinen nokta ne? Davutoğlu ile Erdoğan arasında bile anlaşmazlığın olması mı? Parlamenter sistemin çalışamaz hale gelmiş olması mı? 15 Temmuz darbesi mi? Tüm bunlar Zengin’in sıraladığı gerekçeler... Zengin “Tayyip Bey bir sürü darbe gördü” diyerek Abdullah Bey’in cumhurbaşkanı seçilmesi sırasındaki krizi de bu darbeler arasında sıralayabiliyor.
FETÖ yapılanması hâlâ Türkiye için çokbüyük tehdit. Evet haklı ama FETÖ’nün bu noktaya gelmesinde AKP iktidarının payı ne? Bu soruyu Zengin’e yönelttiğimde bir mağduriyet edebiyatı dinliyorum. Askerliği seçmek isteyen dindar gençlerin namaz kıldıkları için nasır tutan dizlerini nasıl törpülediklerini, başörtüsünün önünde yıllarca süren engelleri anlatıyor. Yani kısacası şöyle demeye getiriyor: “Evet kandırıldık ama Fethullah yapılanmasındaki bu büyümeye bizim gibilerin belli yerlere gelebilmesi için de göz yumduk. Bir terör örgütü haline dönüşeceklerini nasıl bilebilirdik?”

Bu ülke insanı demokrasi algısını çok geliştirdi diyor ve örnek olarak 15 Temmuz’da halkın demokrasiyi korumak adına ölümü göze alarak sokaklara dökülmesini gösteriyor.
Başkana güçlü bütçe ve güçlü yetkiler verilmesinin gerekçesini “Türkiye’nin kilitlenmesini engellemek için” diye sunuyor.
Dinledikçe daha da ürküyorum, kaygılarım daha da artıyor. Sadece benim değil orada bulunanların çoğunun da benim gibi hissettiğini sordukları sorulardan anlayabiliyorum. Öyle iki farklı kutup ki, iki tarafın da birbirini ikna etmesi imkânsız....



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benim Cumhuriyet’im... 10 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları