Olaylar Ve Görüşler

İzmir adalet bekliyor

25 Şubat 2017 Cumartesi

130 sanığın “çete üyesi”, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun da “örgüt lideri” sıfatıyla 397 yıl istemiyle yargılandığı davanın karar duruşması 27 Şubat 2017 Pazartesi günü İzmir Bayraklı Adliyesi’nde

Ülke bir sözlük olsa o sözlükte bulunmayan en önemli kelime adalet. Bu noktaya bir günde gelmedik. 2010 referandumunda yargının ayarlarıyla oynandı. Referandumdan sonra HSYK’nın altın tepsiyle Gülen Cemaati’ne teslim edildi.

İzmir davası
Kumpas davaları adaleti yok eden, yargı erkini siyasal bir intikam ve tasarım aracı olarak kullanan bir yapının Türkiye tarihine kazıdığı suçlardı. Kuşkusuz bunlara yalnız kumpas demek, kumpas kelimesinin anlamını fazlaca genişletmek olur. Bu davalar taammüden işlenen cinayet gibi, soğukkanlılıkla planlanmış birer düşmanlık vesikasıdır. Bu düşmanlık teşebbüslerinden birini de İzmir yaşadı. 2011’in Mayıs ayıydı. İzmir’de sıradan ve muhteşem bir bahar günüydü.
Körfez ışıl ışıl, Alsancak cıvıl cıvıldı. İzmirliler sabaha “İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne operasyon” haberleriyle uyandı. 130 sanığın “çete üyesi”, İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun da “örgüt lideri” sıfatıyla 397 yılla yargılandığı dava süreci o gün başladı.

Suçlama neydi?
Suçlama, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve bağlı şirketlerde “Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, kurulan örgütün faaliyetleri kapsamında ihaleye fesat karıştırmak, belgede sahtecilik, kurumu zarara uğratmak, rüşvet, tehdit, görevi kötüye kullanmak”tı. Birileri Türk Ceza Kanunu’nu açmış bir menüden yemek seçer gibi suçları seçmiş ve İzmir Büyükşehir’in üstüne boca etmişti.
İlk operasyonda 36 kişi gözaltına alındı, 20’si tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildi, 17 kişi tutuklandı. İtirazlar sonucu bu operasyonda tutuklu sayısı 11’e indi. Bütün Türkiye şoka girmiş, İzmir’de bu korkunç suçların nasıl işlenebildiğini düşünüyordu. Belli medya grupları propagandaya başlamış, sanıklara bile henüz tebliğ edilmeyen suçlamaları yayımlıyor, mahkeme salonları televizyon ekranlarında kuruluyor, hükümler gazete manşetleriyle veriliyordu.

EXPO sunumu sırasında
İkinci dalga operasyon ise özel bir zamanlama ile başlatıldı. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun EXPO sunumu için Paris’te bulunduğu 22 Kasım 2011’de birileri düğmeye bastı.
Türkiye’ye büyük katkı sağlayacak EXPO projesinin gerçekleşmesi için insanlar çalışırken, birileri gözünü karartmış operasyon adımı atmıştı. Gözaltına alınan 44 kişiden DİSK’e bağlı Genelİş Sendikası 3 No’lu Şube Başkanı Cafer Konca’nın da aralarında bulunduğu 11 kişi daha tutuklandı. Operasyonlar bitmiyordu, takip eden yılın ilk işgünü ilk iş olarak Aziz Kocaoğlu’nun ifadesi alınıp serbest bırakıldı.

Şikeli maç gibi
O tarihlerde yargıdaki FETÖ örgütlenmesi sır değildi. Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in tutuklanmasıyla başlayan süreçte tüm Türkiye bunu öğrenmişti. İzmir Büyükşehir Belediyesi davası sanıkları ile avukatları da bunun farkındaydı. Adalet artık şikeli bir maça dönmüştü. Avukatların istediği bilirkişi raporları verilmiyor, bir şekilde elde edilen raporlarda da sadece aleyhte olanlara ulaşılabiliyordu. Davada sanki bir ağ kurulmuştu ve bu ağın dışına çıkılamıyordu.

Herkes yükseldi
Bu dava siyasi bir davaydı. Hukuki hiçbir niteliği yoktu. Dava siyasi bir fayda gözeterek kurgulanmış ve siyasi bir operasyon olarak icra edilmişti. O yüzden hiçbir zaman umut kaybedilmedi. Davaya bakan isimleri bir bir terfi alıyor, yükseldikçe yükseliyordu. Bu dava için Diyarbakır’dan İzmir’e gönderildiğini ifade eden hâkimleri gördük. Soruşturma sürecinde aramalara dair tedbir kararı veren hâkimle, tesadüfe bakın, tutuklama tedbiri kararı veren hâkimin aynı isim olduğu ortaya çıktı. Operasyonu başlatan Sait Demiröz, yeni HSYK’de Yargıtay üyeliğine seçildi. Birileri “yürü ya kulum” diyor, bu operasyona imza atanlar ödüllendiriliyordu.

Şimdi hepsi tutuklu
Sonuçta ne oldu? Yaptıkları bu fenalık onlara bir hayır getirmedi. Siyasi bir operasyonun maşası olanlar, bundan menfaat umanlar kaybettiler. Sait Demiröz, bugün FETÖ’den tutuklu. Onun boşalttığı koltuğa Birol Çengil geçti. Birol Çengil de bugün FETÖ’den tutuklu. Birol Çengil’in, bilirkişi raporları istediği gibi çıkmadığı için bazı kurul üyelerine bağırıp çağırdığı öğrenildi. Avukatların Birol Çengi’yi şikâyet ettiği bir üst makamda oturan isim de bugün tutuklu. Her ikisini şikâyet etmek için gidilen dönemin en üst makamında oturan da tutuklu... Davanın Emniyet ayağınının neredeyse tamamı tutuklu. Aleyhte raporlar hazırlayan bilirkişilerin çoğu ya tutuklu ya da ihraç edildi. Bu davanın savcısı, tedbir kararı veren hâkimi, nöbetçi hakimi, mahkeme üyeleri, davanın dağıtımını yapan Adalet Komisyonu Başkanı, hepsi FETÖ’den tutuklu. Ancak bu davanın sanıkları, dik ve onurlu geziyor.

27 Şubat’ta dava var
Peki, kumpas olduğu çok açık olan bu dava bitti mi? Hayır, dava hâlâ devam ediyor ve bir dönem kurulan ortaklığın somut delili olarak bugün de varlığını sürdürüyor. FETÖ üyesi olduğu iddia edilen polislerin, savcıların, hakimlerin, bilirkişilerin hukuk ve adaletle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir biçimde açtığı bu dava sürdürülüyor. Biliyoruz ki bu dava diğer bütün siyasi davalar gibi çökmüş bir davadır. Bu karar artık tecelli etmelidir. 27 Şubat 2017 Pazartesi günü İzmir Bayraklı Adliyesi’nde karar duruşması görülecek olan bu dava, Aziz Kocaoğlu ve 128 arkadaşıyla birlikte Cumhuriyet Halk Partisi, 26 bin çalışanıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi ve tüm İzmir’in onur meselesi haline geldi. Adaletin yerini bulması, tüm sanıkların beraat etmesi ve bu kumpas davayı açan şebekenin bütün yönleriyle ortaya çıkartılması tüm Türkiye’nin ortak beklentisidir. Adalete ve hukuk devletine muhtacız. O yola nasıl gideceğimiz de basit: Adalet isteyeceğiz ve adalet için mücadele edeceğiz.

ULAŞ AYDIN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları