Feyzi Açıkalın

Batıyla hesaplaşmada turizm

05 Mart 2017 Pazar

Turizm eski deyimle tam bir “ithal ikamesi” dir. Yurt dışından getirilen ekonomik bir değerin, yurt içinde kendi vatandaşlarımızca üretilmeye başlanmasıyla gelişmiştir.

El yordamıyla, deneyerek büyüyen, devlet desteğinden (konuyu bilmediği için) yoksun sektör kör topal ilerlemiş. Siyasi iktidarlar, parti içinde “kıramadıklarını” turizm bakanı olarak atamış. Tek istisnası, turizmin içinden gelen Bahattin Yücel olmuş…

Batı, turizm aracılığıyla Anadolu insanını daha iyi tanımış. Turizm beldelerindeki yöre insanıyla ilişki kurdukça Türkiye hakkındaki önyargıları değişmiş. Ama aynı zamanda Türkiye’nin sorunlarını bilir ve sorgular hale de gelmiş. Almanya ile olan, özellikle 1960’lardan sonraki işçi alımıyla gelişen iç içelik bu ülkeyi bir “Türkiye uzmanı!” haline getirmiş.

1990’lı yılların başındaki yükselen PKK sorunu sırasında uyguladıkları boykot dışında, Batılı, turizm yoluyla Türkiye’yi cezalandırma yoluna gitmemiş. Yok pahasına satın alınan tatil, keşfedilmemiş şahane toprak parçası, Türk insanının sıcaklığı vesaire derken bir şekilde ilgisi sürmüş…

Şimdi ise durum çok farklı… Yalnızca Turizm yapılan bölgeler adına konuşulduğunda; bu sektörün sürdürülebilmesi için yaratılan iş gücü, harcanan sermaye, yapılan yatırım havadan gelen uçakları gözlemektedir. Ve bu uçak dolusu insan da, devletin döviz ile ödenen dış ticaret açığının önemli bir kısmını taşımaktadır…

İnsan, tam da turizm rezervasyonlarının hız kazandığı bir dönemde Batılı ile olan ağız dalaşına inanamıyor. “Bizi kıskanıyorlar” hamaset söylemiyle hakaret ettikleri Almanya, 250 milyar dolar dış ticaret fazlası vermiş. Dünyaya en çok turisti o gönderiyor.

Kruvaziyer turizmi neredeyse yok oldu. Son olarak, Canada Air ve Swiss Air’in İstanbul’a yolcu azlığı nedeniyle seferlerini iptal etmesiyle şirket sayısı sekize ulaştı. Ocak-şubat Alman konuk azalması yüzde 50 olmuş. “Pers milliyetçisi!” diye suçlanan İran, güreşçisini bile göndermiyor; ne turisti?

Eğer Batıyla gerginliği referandum öncesinde bir pazarlık nesnesi yapıyor, sonrasında bunun düzeleceğini öngörüyorlarsa bence yanılıyorlar. Çünkü başta Alman olmak üzere Batı Avrupa insanı, evlenme programları yerine dünyada olup biteni izlemeyi yeğler. Bunu gündelik konu yapar ve birbirlerini etkilerler. Hele konu Türkiye ise…

Siyasi iktidarın, “Siz fasılları bir açın, basın özgürlüğünü sonra konuşuruz” tehdidi, belki siyasette işe yarar ama demokrasiyi sindirmiş Batı Avrupa halklarındaki olumsuz etkisi kalıcı olur. Kendi yönetim erklerine yapılan hakaretler oraların halkında karşılığını bulur, çeteleye kazınır!

Acaba diyor insan, Arap Emirliklerinden gelen özel uçaklara mı güvenilerek turizm feda ediliyor? Türkiye’de demokrasinin, insan haklarının, özgürlük kavramının Batılı insan ile ilişkisi sonrasında gelişebileceğinden korkarak mı Batı turizminden planlı olarak vazgeçiliyor?

Batının hasletlerinin Türk insanını etkileyeceğinden, onu daha sorgulayıcı yapacağından mı korkulmaktadır? Turizm, Ortadoğululaşma sürecine cuk mu oturdu ki, tanıtım çabaları Doğulu konuk alabilme üstüne yoğunlaştı? Batılı hızla yıllar içinde edindiği mülklerini satarken, Alanya’da Afgan, Irak ve Somalililer için dil kursunun açılması neyin göstergesidir?

Ders alınan ülkeler mi oldu? Örneğin Batılının izole edip çökerttiği Franko İspanya’sını mı incelediler? Rejimin, ekonomik darboğazdan çıkış olarak yeniden 1960’lı yıllarda turizme sarılmasını? Ama bunun ters tepişini; zenginleşen halkın özgürlük taleplerini artırıp baskı yönetimine son vermesi kulaklara küpe mi oldu?

Son olarak; turizmin kötü gidişi yüzünden işten çıkardığı ya da sömürdüğü çalışanıyla, işverenini çatıştırıp; kiracı-mülk sahibi arasındaki maddi anlaşmazlıkla sosyal gerginlik yaratırken; halka emeksizce ulufe dağıtıp onu kendisine siyaseten bağımlı kılmak ve de “kurtarıcı” rolünü üstlenmek fırsatçılık değil midir? Bir taşla birkaç kuş! Turizm aracılığıyla…

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları