Feyzi Açıkalın

Nötürleşme programı olacak zannederken...

11 Mart 2017 Cumartesi

CNN Türk’ten Hakan Çelik’in, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yapacağı programın son günlerdeki tansiyonu düşürmek amacıyla planlandığını düşünüyordum.. Batı’nın şimşeklerini üstüne çeken Çavuşoğlu'nun, özellikle “bullshit” talihsizliği sonrası insani yönleri ile tanıtılarak “yumuşatılacağını!” zannediyordum.

Daha ilk cümlelerde Batıya çakmaya başlamasıyla(!) irkilmeye başladım. İlginç bir şekilde, uçaklarda gide gele(!) Batı Avrupa karşıtlığı gelişen Çelik’in, çatışmayı ortaya çıkartıcı sorularına ilgisiz kalmıyordu.

Ama söz konusu “Batı” ya ABD’nin dahil olmadığını yanıtlardan anlıyorduk. Özet olarak; “Kötü Obama!” sonrası gelen Trump, FETÖ’nün iadesi de dahil olmak üzere beklentiler doğrultusunda yanıt verecekti. Verilen sözler gereği YPG Fırat’ın doğusuna çekilmezse ne yaparsınız?” sorusuna yanıt biraz dolandırılarak veriliyordu.

İncirlik için ise,  durup dururken bir tartışma açmanın gereksizliğini(!) anlattı... Bu arada Türkiye, kendi dışişleri bakanından ülkesinin NATO’nun kurucu üyesi olduğunu öğreniyordu. Tabii bu doğru bir bilgi değildi...

Rusya ise zor bir ülke olmasına rağmen(!) kendi lideri Erdoğan gibi, Putin de verdiği sözde duruyor, en azından sorunların çözümünde bir orta yolda buluşuluyordu! Böylece her iki ülkenin de, liderlerler arası bir kırmızı hatla anlaştığını anlıyorduk... Domatesin önündeki engeller henüz kalkmamıştı ama olsundu, turist gelecekti...

Derken, Bhararanın FETÖ kontrolünde bir savcı olduğunu öğrendik. Program yöneticisi Çelik her satır arasında bir manşet arayan gazeteci cinliğiyle, “Çok önemli bir şey söylüyorsunuz” diyerek, kırmızı bantlı “Son dakika” lara yol veriyordu...

Isındıkça can alıcı sorular geldi: Batı ile tartışmaların, “engellemelerin!” neresindeydik? Referandumda ‘hayır’ için çalışan Batı (Avrupa) karşısında geri adım atmamız mümkün değildi. Batı, Türkiye'yi daha güçlü ve kendilerinden bağımsız olacakları için kıskanıyordu. Hükümet olarak Avrupa’nın içine düştüğü acziyeti, zavallılığı görüyorlardı...

Bir ara konu Hamburg’taki Urfalı düğün salonu sahibine geldi; Alman istihbaratı kendisini tehdit etmişti! “Eyvah, kanıtlanmamış, açıklanmamış bir tartışma konusu daha!” derken, Almanya ile sorununun yumuşadığını öğrendik. Almanya hatadan dönmüştü.

Türkiye düşmanlıklarının nedeni, seçime giden Almanya ve Hollanda’nın bir iç siyasi malzeme nedeni yapmak isteğiydi. Çünkü, örneğin Hollanda faşist, Nazi(!) GeertWilders’in etkisi altındaydı. Hollanda başbakanının söylemleri Wilders’ten farklı değildi. Avrupa 2. Dünya Savaşı öncesindeki Nazi dönemine gidiyordu.

Avrupa’daki Türk toplumu patlama noktasına gelmişti. “Dostum” diye söze başladığında oradaki vatandaş, “Dostum filan deme onlara!” diyordu. Bu arada, “Öyle mi?” diye soru yönelten Çelik de, “Sen bilmiyor musun?” diye azarlanmaktan kurtulamıyordu...

Ve güne damga vuran soru geldi. Bence Çelik, bakanın Hollanda’ya gitmeyeceğini sezdiği halde o soruyu yöneltti: Her şeye rağmen gidecek miydi? Her şeye rağmen gidecekti. Eğer uçuş izni iptal edilirse (böyle bir haberin kulaklara fısıldandığı besbelliydi!) bunun çok ağır sonucu olurdu. Hollanda’nın yaptığının altında kalınmaz, çok ağır siyasi ve ekonomik yaptırım uygulanırdı.

Hakan Çelik yangına körükle gitmeyi ihmal etmiyor, “Almanya'nın, dediğiniz gibi patronluk taslamak, Türkiye’yi yönetmek gibi bir anlayışı var” diyordu...

Avrupa ile vize işinin hayal olmadığı yumuşak tonda anlatıldı, Bir diğer “dost” Frans Timmerman ile iyi diyalog sürüyordu. “Terör konusunda ısrar etmezlerse olabilir” şeklindeki çok net olmayan bir açıklamayla konu geçiştirildi.

Türkiye’ye rağmen güney sınırlarında bir devletin oluşturulmaya çalışılmasında ise, doğrudan müdahale de dahil olmak üzere her türlü tedbirin alınabileceğini öğrendik, not ettik!

Irkçı partilerin esiri haline gelmiş Avrupa’daki(!) bir diğer ülke olan Yunanistan da aklını başına alması için uyarılmıştı! Uslu durmazlarsa elimizden bir kaza çıkabilirdi! Oradaki arkadaşlarımız(!) (askerlerimiz) çok sakin duruyorlardı. Yoksa neler olurdu!

Ve can alıcı ama neredeyse sonrasında hiç yorum yapılmayan soru geldi: Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’ye gidecek miydi? Çavuşoğlu'nun ses tonu düştü, şöyle devam etti; ABD eğer bir ülkede seçim gibi bir şey varsa(!) taraf tutuyor gibi görünmemek için o ülkenin lideriyle görüşmüyordu. Bunun için Cumhurbaşkanı Erdoğan referandum sonrası gidecekti.

Batı Avrupa ile düşmanlığı körükleyici bir program, Çavuşoğlu’nun Japonca ve Rusça’yı nasıl aksan konuştuğunu (anlamadığımız için bilemediğimiz!) gösteren örneklerle sona erdi…








Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları