Beyin farkındalığı haftasındaymışız!

17 Mart 2017 Cuma

Yurdum insanının Hollanda’ya öfkesini portakalları çeşitli şekillerde soyarak, Hollanda ineklerini sınır dışı ederek, konsolosluğun çatısına tekbirle Türk bayrağını çekerek, Rotterdam’ı kardeş şehir olmaktan çıkararak uluslararası camiaya yansıttığı şu günler kaderin garip cilvesi önemli bir haftaya denk geliyor: Dünya Beyin Farkındalığı Haftası’na... Biliyorsunuz beyin, insanı diğer canlı türlerinden ayıran en önemli organı. Duyularımızın, duygularımızın ve davranışlarımızın, belleğimizin ana kartı. İşte tüm bu yüzden 13-19 Mart tarihleri arasında çeşitli ülkelerde bilim insanları, okullar, aileler, ilgili sivil toplum kuruluşları beynin farkındalığını artırmak için kampanyalar ve çeşitli etkinlikler yapıyorlar. Türkiye’de bu konuda bir şeyler yapılıyor mu bilmiyorum. Belki ihtiyaç bile hissedilmiyor olabilir.
Beyin farkındalığı neden önemli? Çünkü beyin sayesinde insan “bilgi”nin sınır tanımayan nitelik, nicelik ve hızını; öğrenmenin ve eğitilebilirliğin sınırsızlığını, birey olmayı, toplumsallaşmayı içselleştirebiliyor. Yine beyin sayesinde demokratikleşme, “insan hakları okur-yazarlığı”, özgür irade, etik ve hukuk, estetik algı, dijitalleşme, sanatsal yaratıcılık ve üreticilik ortaya çıkıyor. İnsanlar daha iyiyi, daha güzeli beyin sayesinde arıyorlar. Tabii tüm bunları yapabilmesi için öncelikle kendi beyninin farkında olması gerekiyor.
Ayrıca yediğimiz, içtiğimiz, soluduğumuz neredeyse her şey; kaza, düş kırıklığı, gerginlik, yaşadığımız her deneyim ve ortam, beden sağlığımız kadar beynimizi de olumsuz etkiliyor. Beyni sürekli tehdit eden başka neler var? Örneğin, ekonomik eşitsizlik, sınırsız propaganda-telkin, terör, savaş ve doğal felaketler nedeniyle artan göçler... Bu çerçeveden baktığımızda bizim yurdun insanının beyninin nasıl büyük bir tehdit altında olduğunu görmemek mümkün değil.
Üstelik dahası da var. 10 yıldır özenle ekilen öfke tohumları. Hasat zamanı çoktan geldi, ekinler biçildi. Öfke artık yurdun her yerinde; beraberinde kuralsızlık, düşünmeden konuşma, düşünmeden davranma, çıkarcılık, “adam sende”cilik, şiddet ile birlikte... Beynin bu denli tehdit altında olması, sanırım beraberinde insanın kendi beyninin yönetimini başkalarına teslim etmesini de getiriyor. İşte biat tam da buradan çıkıyor. Yoksa sanmıyorum, Aileden Sorumlu Bakanımız Kaya Eğer ki bana Ankara’dan, Sayın Cumhurbaşkanımızdan ‘Artık dönebilirsin’ denilmeseydi orada ölecektim ve oradan ayrılmayacaktım. Bundan emin olabilirsiniz” asla demezdi.

Emine Erdoğan’ın daveti
Davet büyük yerden gelmiş bir kere. Reddetmek zor, üstelik bu dönemde. Üstelik zamanlama da müthiş. İç’te ortalık gerim gerim gerilmişken, Dış’ta küresel mihraklar iyice azıtmışken... Referandum bu denli yaklaşmışken... Sayın Emine Erdoğan’ın iş, sanat ve spor dünyasının önemli ve ünlü kadınlarını bir araya getirdiği davetine icabet etmemek yakışık almazdı. Haklılar da. Düşünün her şeyin “tek adamın” ağzından çıkan söze bağlı olduğu bir ülkede tek adamın eşinin davetine mazeret ileri sürerek katılmamak. Alimallah, sonra ayıkla dur pirincin taşını...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları