Danıştay Olayı: Eşikteki Türkiye!

13 Mayıs 2014 Salı

Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümünde ortaya çıkan tabloyu tanımlamakta “skandal”, “kriz” gibi sözcükler yetersiz kalıyor. Bunlar arızi durumları tasvir etmek için kullanılabilecek ifadeler...
10 Mayıs karesi yazık ki “geçici” değil, görünebilir gelecekte “kalıcılık” arz eden bir resmi tarif ediyor.
Yüz yüze geldiğimiz resim, bir süredir yaşadığımız rejimin resmidir.
Alternatif hiçbir söz hakkının kalmadığı...
Alternatif hiçbir değerlendirme, hiçbir fikir ve tespitin ileri sürülemediği...
Hiçbir uyarının yapılamadığı...
“Sağlam irade”ye alternatif başka hiçbir iradenin artık söz konusu olmadığı/olamadığı bir rejimin resmi bu.
Devleti temsil eden tüm şahsiyetler; cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, Danıştay başkanı bu resim içinde “alternatifsiz sağlam iradeye”, kısaca Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesine baş eğmek ve biatla yükümlü.

‘Başkalaşan ülke’nin fotoğrafı
Danıştay yıldönümünde... kürsüde konuşmakta olan Feyzioğlu’nun sözünü oturduğu yerden bölerek mütecaviz bir uslupla müdahale eden Başbakan’ın bundan böyle artık (sıfırlanmış olan!) denge-frenleri iplemeyen, tanımayan hiddetini; işe yaramayan hemşire edasıyla Erdoğan’ı sakinleştirmeye çalışmanın ötesinde başka hiçbir kaygısı bulunmayan Cumhurbaşkanı’nın işlevsiz kalışını, ardından Başbakan’la salonu terk edişini izlerken; “Tam işte!” dedim kendime: “İçinde yaşadığımız devletin ve rejimin resmidir bu!” Başbakan’ın, ortaçağ hükümranları gibi yanındakilere şimşek gibi dönüp yalnız “Götürün kürsüdeki şu adamı!” demediği kaldı.
Oraya doğru da ilerliyoruz, az kaldı.
İstanbul’da geçen hafta yapılan “Adalet ve Hukuk Devleti” konferansına katılan Amerikalı anayasa uzmanı Prof. Heather Gerken Radikal’den Ezgi Başaran’a bakın “Türkiye hayati bir eşikte, bir sapma noktasında duruyorsunuz!” demiş ve mealen sözü “Türkiye’nin başka bir yer haline gelmesine ramak kaldı!”ya getirmiş...
Türkiye yazık ki çoktan “başka bir yer oldu” aslında...
Danıştay yıldönümündeki resim, tam o gelinen başka yerin resmi!
Aynı konferans için İstanbul’da bulunan, bu vesileyle Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda da benzer saptamalar yapıyor ve Türkiye’nin “fiili bir tek parti devletine” evşirilme riskinden söz ediyor.
12 Eylül 2010 referandumunda “hayır” diyen seçmenleri “demokrat olmamakla” suçlayan kıdemli “yetmez ama evet”çi Swoboda’sının ayakları da yere ermiş:
“Erdoğan, anayasayı ve yasaları kendi çıkarına göre değiştirmeye çalışan bir otokrat!” (bonjour!) diyor.
Bitmedi...
Türkiye’nin AB üyeliğinden 7 yıl öncesine
göre çok daha uzak” olduğunu belirten AP Sosyalist Grup Başkanı, “Erdoğan’ın yolu: Batı’yı dış politika hamleleriyle memnun edip, içerde bildiğini okumak!”
Suudi Arabistan, Mısır gibi özetle Ortadoğu’nun “otokrat rejimleri” misali!
Dışta Batı’nın isteklerine amade...
İçerde Ali kıran baş kesen!
Bu ne pehriz, ne lahana turşusu diyeceksiniz...
Swoboda madem bu tespitleri yapmış, vaktiyle neden Erdoğan’ı desteklemiş? Avrupalı parlamenter; “Erdoğan I”, “Erdoğan II” diye bir şablon uydurmuş.
“Erdoğan I” reformcuymuş da sonradan değişmiş ve “Aa ne görelim?” “Erdoğan II - otokrat” olmuş.
Bu numarayı bütün “yetmez ama evet”çiler yapıyor. Kusur böylece perşembenin gelişini çarşambadan göremeyen kendilerinde değil, Dr. Jekyll-Mr. Hyde misali değişen Erdoğan’da oluyor!

Ağır çekim izler gibi
“Erdoğan’ın başkalaşmasını” yetmez ama evetçiliğin üstatlarına bırakalım... biz Türkiye’nin başkalaşmasına dönelim.
Beni kahreden, Türkiye’nin böyle... başka bir yere dönüşmesini elimiz kolumuz bağlı izlemek...
Ağır çekim bir kaza anı izler gibiyiz...
Kaza, gözlerimizin önünde oluyor.
Ama kazayı önlemek adına, kimsenin elinden bir şey gelmiyor.
Ana muhalefet partisi sadece laf üretmekle meşgul. Laf ebeliği yaparken her kafadan başka bir ses çıkıyor.
Danıştay olayında örneğin; Kılıçdaroğlu, Feyzioğlu’nun konuşmasını desteklerken; genel başkan yardımcısı
Loğoğlu “Başbakan haklı!
Feyzioğlu saygısızlık etti” dedi! Loğoğlu ancak “majestelerinin muhalefetine” yakışacak bu cümleleri, bu konjonktürde, bu “başkalaşan Türkiye tablosu” içinde kurmaktan çekinmedi!
Yaşamsal bir kavşakta, yaşamsal söylem farkıyla, parti lideriyle 180 derece ters düştü ve bir yandan da sorumluluk koltuğunda oturmaya devam etmekte...
CHP, kendisine en ihtiyaç duyulan bir anda dahi, “inandırıcılığına” darbe almadan duramıyor ve “hasar onarımı” adına olsun... arkadan çaba da göstermiyor.
Yalnız Loğoğlu’nun sözleri karşısında değil, partinin bu dağınıklığı, derbederliği, basiretsizliği, özensizliği karşısında dumur olmaktayız.

NOT: Çizme’deki son Temiz Eller krizi ile birlikte, “2014 model rüşvet”i anlatırken... araya Danıştay badiresi girdi. Perşembeye devam...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları