Ayşe Yıldırım

‘Hayır’ diyecek çok şey var

20 Nisan 2017 Perşembe

Bir Rum kızı ile bir Türk âşık olur. Evlenmek isterler. Kızın babası karşı çıkar önce, “Olmaz öyle şey” der. Sonra ikna olur. Ama Türk gencin parası yoktur. Rumların geleneğinde mal mülk kızların üzerine yapılır. Bunun üzerine Rum baba, kızına ve müstakbel damadına bir arsa almak ister.
“Arsayı ben alacağım, evi siz yapacaksınız” der. Arsayı bulurlar ve işlemler için tapu dairesine giderler.
Ama ortada bir sorun vardır. Bir türlü tapu işlemlerini yapamazlar. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü “Bir Türk soyluya ait mülkün Rum soyluya satışına izin verilmediğini” söyler.
Evlilik hayalleri suya düşen iki genç tapu müdürlüğünde kara kara düşünürken içeriye avukat Erhan Pekçe girer.
Gökçeada’dan (İmroz) bir tanıdık daha vardır tapuda. Pekçe’yi görür görmez yanına gelir ve Rum ailenin başına gelenleri anlatır.
“Tepem attı” diyor Pekçe, “Hemen tapu müdürlüğüne kendi adıma dilekçe verdim. Neden Ortodoks Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına mal satışına izin verilmiyor?”
Bir süre sonra Tapu Kadastro Müdürlüğü’nden cevap gelir: “Devlet sırrı söz konusudur, size yanıt veremeyiz.”
“Daha da kızar” Pekçe ve bu kez dava açar. Bursa 3. Bölge İdare Mahkemesi’ne açtığı davanın gerekçesi “Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün cevap vermemesi hukuksuzdur”, “bilgi edinme kapsamında bilgi vermekle yükümlüdür”.
Mahkeme talebini kabul eder. Ve “Tapu Kadastro’dan neden Ortodoks TC vatandaşlarına mal aldırmadıklarına” ilişkin gerekçeyi açıklamasını ister.
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Baş Hukuk Müşaviri kararı temyiz eder. Temyiz dilekçesinde “bu konuda verilmiş Milli Güvenlik Kararları” olduğunu söyler.
Pekçe de karşı dilekçe yazar:
“Ortada bir insanlık suçu vardır. Ve tapu kadastro müdürlüğü de buna iştirak etmektedir.”
Ama mahkeme kararı bozar. Bunun üzerine Pekçe yeniden mahkemeye başvurur. Hatta Milli Güvenlik Kurulu mahkemeye bir yazı yazar; “Bizim kararlarımız tavsiye niteliğindedir” diye.
“İçerik filan yoktu” diyor Pekçe.
Tam yedi yıl sürer bu mahkeme süreçleri. 2010 yılında başlayan hikâye bu yılın başında mahkeme kararıyla yeni bir boyuta taşınır.
Mahkeme, Pekçe’nin istediği bilgilerin milli güvenliğe ilişkin olduğuna ve bilgi edinme hakkı kanununun kapsamında olmadığına karar verir.
Şimdi önünde iki yol var Pekçe’nin, ya temyize gidecektir ya da AİHM’ye.
Oysa bu olayın başlamasına neden olan Ortodokslara mülk satışına izin verilmiş, Rum kız ile Türk genç evlenmiştir bile.
Ama Pekçe hâlâ 7 yıl önce neden “Rumlara mülk satışına izin verilmediğinin” yanıtını alamıyor.
“Ben tek başıma uğraşıyorum. Rum vekilim filan da yok. Tamamen politik bir tavır sergiledim” diyor Pekçe.
Bu gidişle sorusuna yanıt alması için belki bir yedi yıl daha gerekecek.
Ne de olsa referandumu şaibeli hale getiren “mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayan” Yüksek Seçim Kurulu başkanının “Öyle gerekti” dediği bir ülkedeyiz.
Bir dönemin devletinin “sırlarının” yerini şimdinin parti devletinin “gerekleri” aldı.
Oyuna sahip çıkan yurttaş ise “Evet’in meşru olmadığı yönünde halkı galeyana getirmek” suçlamasıyla gözaltına alınıyor.
Cumhurbaşkanı ise Avrupa’ya Türkiye’nin habitatı konusunda bilgi veriyor:
“Atı alan Üsküdar’ı geçti”, “Sür eşeğini Niğde’ye.”
Atımız var, eşeğimiz var ama Cumhurbaşkanı’nın özlü bir söz bulamadığı çakalımız da bolca var.
Yani demem o ki, sadece tek adam yönetimine değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı bir Rumun alacağı arsayı milli güvenlik meselesi olarak gören devlet olma anlayışına da hayır!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları