Savcılar, polisler, Cumhurbaşkanı

30 Nisan 2017 Pazar

Kelebekten korkmaya utanmıyor musunuz?

Canım arkadaşım Güray Öz’ün eşi Çağlayan Öz’ün dünkü Cumhuriyet’te yazısını okuduğumdan beri, hayat bir kez daha durdu benim için. O andan beri güneş, rüzgâr, gökyüzü, İstanbul’u saran mor salkımlar, soluduğum hava, hepsi bambaşka anlamlar taşır oldu... O andan beri genzimde bir yanık kokusu... Boğazımda düğümlenen bir kelebek...
Çağlayan Öz, Silivri zindanındaki koşulları, yani işkence ve kötü muameleyi açık seçik madde madde tanımladıktan sonra bize minicik bir öykü anlatıyor. Öykü değil, bir yaşam parçası. Şiirden öte, müzikten öte eşsiz bir duyarlık taşıyan, çok yalın birkaç satır. Hukuk dersinde, vicdan dersinde, insanlık dersinde ele alınması gereken bir metin. Aynen paylaşıyorum:
“4 yaşındaki torunu, dedesine bir kelebek resmi yaptı. Öyle güzel bir kelebek ki, Picasso görse kıskanır. Bakar bakar hayallere dalarsın. Rengârenk kanatlarını çırpar gibi. Baktıkça onunla birlikte uçarsın. Gökyüzü kafesinin içinden geçer göğe kanat çırparsın. Öyle anlatılmaz bir kelebek.
Küçücük bir masum çocuğun yaptığı bir küçücük kelebek resmi, dedeye teslim edilmedi. Silivri eşya listesinde yokmuş kelebek... Bana iade de edilmedi. Kaybolmuş... Gördüler tabii tehlikeyi. O kelebek, dedeyi uçurup Deniz’e getirecekti. Dede sevinecek, Deniz sevinecekti. Kaybettiler kelebeği...
O kelebek dünyada bir taneydi, eşi benzeri yoktu. Dedesi de ben de kaybolan kelebeğin yasını tutuyoruz o günden beri.
Ama umudumuzu yitirmiyoruz. Biliyoruz... O kelebek saklandığı yerde özgürlüğü bekliyor.”
Cumhurbaşkanı, savcılar, polisler, Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu 4 yaşındaki çocuğun çizdiği kelebekten korkmaya utanmıyor musunuz?
Bilesiniz ki, mevsim bahar... 7-10 günlük ömürleriyle kelebeklerin en çoğaldığı dönem. Biri ötekine benzemez...
Sayenizde bu mevsim ve bundan sonraki tüm mevsimlerde her kelebek gördüğümde Deniz’in çizdiği o eşsiz kelebeği düşüneceğim. Yalnız onu değil, haksız yere tutsak tüm gazetecilerin, çocuklarının, torunlarının çizdiği kelebekleri, eşlerinin, sevgililerinin, annelerinin yüreğinde uçuşan kelebekleri düşüneceğim...
Sizler bir kelebeğe baktığınızda... Yok, yok, zaten bakmazsınız ya, baksanız bile görmezsiniz ya... Bundan böyle ben yeryüzündeki tüm kelebeklerin o incecik kanatlarında o güzelim renkler arasında direnci, yiğitliği, cesareti göreceğim.
Birbirinden çok farklı düşünen, farklı birikimlerden gelen insanların size “Hayır” haykırışlarını ve dayanışmalarını göreceğim.
Zulüm, baskı, hainlik ve hukuksuzluk karşısında dik duruşu göreceğim.
Dokununca toza dönüşen o kanatlarda çelik gibi iradeyi hissedeceğim.
Hasreti, özlemi, ama en çok yok edemediğiniz umudu göreceğim. “Bir gün mutlaka”... “Daha güzel bir dünya” umudunun kanat çırpışını yaşayacağım...
Ey vicdansızlar, ey hukuksuzlar, ey yalancılar!
Siz Güray’ın, Turhan’ın, Kadri’nin, Musa’nın, Nazlı’nın, Ahmet’lerin, Mehmet’lerin, İlhan’ın, Ceren’in, Aslı’nın, Hülya’nın, Deniz’lerin ve daha nicelerinin eşlerinin, çocuklarının, torunlarının arkadaşlarının kelebeklerini tutsak alsanız da öldürseniz, yok etmeye çalışsanız da şu gerçeği aklınızdan çıkarmayın:
Kelebeğin yaşamı birkaç evreden oluşur. Ömrünün bu en güzel aşamasında düşündüğü tek şey vardır, neslinin devamı. Sürüngen bir tırtıl olmaktan kurtulup havada özgürce dolaştığı bu kısa sürede amacı uğruna her şeyi göze alır. Ve neslini sürdürür.

***

Yarın 1 Mayıs... İçimde kapanmayan 40 yıllık bir yara... 1 Mayıs 1977 Taksim katliamının bir türlü kapanmayan yarası...
O gün beni kalabalığın içinden çekip kurtaranları minnetle; hayatını kaybedenleri saygıyla, o gün o meydanı bir süreliğine de olsa dayanışma, sevinç ve umut dünyasına çevirenleri sevgiyle anıyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Nice 100 yıllara 9 Mayıs 2024
Dans hayattır 2 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları