Nasıl bir Türkiye?

12 Mayıs 2017 Cuma

Bakıyoruz bankalar kârlarını arttırmış; ortalama yüzde 50’ye yakın bir artış... Büyük holdingler de fena değil. Peş peşe açıklanıyor kârlılıklar. Anlayacağınız bir kesimin işleri kıyak. Şöyle bir bakıyoruz kimlere yaramış diye finans sektörü, kamu ihaleleri alanlar, inşaat sektörü başta...
En itici güç olması gereken imalat sanayii ise yerlerde... Dünya imalat sanayiinde katma değer payımız sadece yüzde 1. Bu hâlâ ağırlıklı olarak düşük ve orta düşük teknolojiler ürettiğimiz ve onları ihraç ettiğimiz anlamına geliyor. İmalat sanayii ihracatımızın teknolojik düzeyine baktığımızda yüzde 63.4’ün düşük ve orta düşük teknoloji olduğunu görüyoruz. Utanç verici değil mi? Üstelik yüksek teknoloji ihracatı 2003 yılında yüzde 6.5 iken 2009’da yüzde 3.5’e gerilemiş, 2016’da da yine 3.5 olarak kalmış.

Skor liste hazırlanıyor
O zaman “Türkiye nereye gidiyor” sorusunu bir de bu bağlamda soralım. Dünya ekonomisi doludizgin gidiyor ve bu gidişin tetikleyicisi teknoloji, yenilikçilik, tasarım.
Avrupa Komisyonu çatısı altında yer alan Ortak Araştırma Merkezi, her yıl endüstriyel Ar-Ge yatırımı yapan şirketlerin skor listesini hazırlar... Avrupa Birliği haricinde Amerika, Japonya, Çin, Kuzey Kore, İsviçre ve ek olarak 20 ülkeyi daha kapsayan, en büyük 2 bin 500 Ar-Ge yatırımının yer aldığı bir araştırma bu. Bu yıl şirketler 696 milyar dolar Ar-Ge harcamalarına ayırmışlar, bir önceki yıla kıyasla yüzde 6.6 artmış harcamaları. Avrupa ülkeleri bu artışta ABD ve Japonya’yı geçmiş. Sanırım bunda Endüstri 4.0’ı da payı vardır. Sağlık ve bakım, biyoteknoloji, ilaç endüstrisi otomotiv, yazılım ve donanım, uzay ve havacılık, oyun ve eğlence, kimyasallar...
Özellikle bu alanda faaliyet gösteren firmalar sürekli olarak kendilerini geliştirmek, yeni ürün ve çözümlerle ortaya çıkmak durumunda. Katma değerli üretim yapabilen için dünyanın her noktası bir pazar. Konu o pazarda satıcı mı alıcı mı olma konusuna indirgendiğinde Türkiye’nin durumu daha net ortaya çıkıyor. Yukarıda saydığımız bu alanların hangisinde küresel bir güç olarak ortadayız? Hiçbirinde...
Peki bu ne gerektiriyor?
Öncelikle doğru bir ekosistemin olmasını. Bu sadece teşvikleri artırmakla olmuyor. Türkiye Ar-Ge yatırımlarını arttırsa da bunları ne ürüne ne ihracata dönüştürebiliyor. Dünya gazetesinden Mehmet Kaya, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde yapılan bir çalışmayı aktarmış. Yine bakanlık bünyesinde Ayşe Yamak tarafından yapılan çalışma kapsamında 2005-2014 yılları arasındaki dönemde 42 ülkenin Ar-Ge harcamaları ile patent başvuruları ve yüksek teknolojili ürün ihracatları arasındaki doğrudan bağlantı masaya yatırılmış.
Sonuç: Türkiye her iki durumda da ortalamanın çok altında. Ortalama 9.6 milyar dolar Ar-Ge harcaması yaparken patent başvuru sayısı 3 bin 142 olmuş, yüksek teknoloji ihracatı ise 1.7 milyar dolar. En yakın Polonya’ya baktığımızda Ar-Ge harcamasının 5.6 milyar dolar, patent sayısının 9 bin 543 adet ve yüksek teknoloji ihracatının ise 7.5 milyar dolar olduğunu görüyoruz. Tüm bunların hepsinin nedenleri üzerinde kafa patlatılmalı?

İklim yok
Teknoparklar açılıyor, Ar-Ge teşviklerine tonlarca para saçılıyor ama sonuç? Fiyasko.
Türkiye bunun için gerekli iklimi yaratamıyor. Bu kafa ile yaratamaz da. Çünkü düşünce özgürlüğü, bilimsel ve akademik özerklik, liyakata bağlı değerlendirme, doğru ve çağdaş eğitim gibi bu iklimin olmazsa olmazları var. Ve bunların hiçbiri bu ülkeyi yönetenlerin umurunda bile değil.
Aslında hepsi birbirine bağlı. Bugün KHK ile işlerinden atılan akademisyen Nuriye Gülmen ve ve eğitimci Semih Özakça’nın sürdürdükleri ölüm orucu da dahil. Aylardır onlarca gazetecinin, akademisyenin tutuklu olması da buna dahil.
80 milyon nüfusu Türkiye’de her 5 kişiden birinin yoksulluk sınırında yaşaması, 15-22 yaş arasındaki çocukların yüzde 18.3’ünün eğitimlerini yarıda bırakmak zorunda kalmaları da...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benim Cumhuriyet’im... 10 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları